İdare Hukuku Ders Notları 9. Bölüm

 
I. İDARENİN MALİ SORUMLULUĞU
 İdarenin mali sorumluluğu, hukuk devleti ilkesinin özünü oluşturup, yargısal içtihatlarla şekillenen bir
kavramdır. Polis devletinin uygulamada olduğu dönemlerde gündeme gelen “Hazine Teorisi” uyarınca idarenin neden olduğu zararların tazmin edilmesi gerektiği görüşünden yukarıda “hukuk devleti” başlığında bahsetmiştik.
 Devlet faaliyetlerinden zarar gören bireylerin zararlarının tazmin edilmesi süreci “Hazine Kuramı” ile başlamış, bireylere zarar vermemeyi amaçlayan ve olası zararları telafi eden model olan “hukuk devleti” ile hukukla bağlı bir devlet anlayışı ortaya konulmuştur.
 İdarenin faaliyetlerindeki aksaklık neticesinde bireylere verdiği zararların telafisi ile başlayan hukuk devleti
içerisindeki idari sorumluluk olgusu; bir kamu hizmetinin görülmesi esnasında idareden bağımsız olarak gelişen olaylar neticesinde oluşan ya da hizmet gereği doğan zararların da tazminini içererek ikili bir görünüme kavuşmuştur.
Bu görünümlerden biri idarenin kusurlu sorumluluğunu, diğeri ise kusursuz sorumluluğunu işaret etmektedir. Her iki durumda da idare sorumludur ve oluşan zarar giderilecektir; aralarındaki fark kusurun derecesi noktasında ortaya çıkmaktadır.
II.  İDARENİN MALİ SORUMLULUĞUNUN KOŞULLARI
Hem kusurlu hem de kusursuz sorumluluk açısından idarenin sorumlu kabul edilebilmesi için başlıca üç koşulun bulunması gerekir. Bunlar idari eylem, zarar ve eylemle zarar arasında nedensellik bağlantısıdır.
a.  İdari Eylem
Söz konusu davranış bir idari işlem biçiminde ortaya çıkabileceği gibi işlemin uygulanması için girişilen bir davranış ya da hiçbir idari işleme dayanmayan bir davranış da olabilir. Aynı şekilde icrai ya da ihmali olabilir.
b.  Zarar:
İkinci şart idari eylemin bir zarara sebebiyet vermiş olmasıdır. Öncelikle zarar gerçek ve kesin olmalıdır. Zarar doğmuş ve güncel bir zarar da olmalıdır. Aynı şekilde mahrum kalınan kâr eğer kesin bir nitelik arz ediyorsa tazmin edilmelidir. Ortaya çıkan zarar maddi nitelikli olabileceği gibi manevi nitelikli de olabilmektedir.

DİKKAT

Zararın hukuken korunan bir durumun üstüne oturtulabilmesi koşulunu göz ardı etmemek gerekir. Hukuka aykırı bir durumda bulunan kişilerin tazmin hakları bulunmamaktadır. Örneğin bir banka soygunu
neticesinde kaçmakta olan bir kişinin polis tarafından uyarıların ardından vurulması neticesinde doğacak zararı, vurulan kişinin tazmin etme hakkı bulunmamaktadır. Bu durumda doğan zarar kişinin meşru bir hakkına yönelik olmalıdır.
c. Nedensellik Bağı:
İdari eylemle ortaya çıkan zarar arasında nedensellik bağının varlığı idarenin sorumluluğu için şarttır. Zarar olayların akışı içinde beklenmeyen bir sonuç ise idarenin sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir. Nitekim Danıştay da yol yapımı nedeniyle yatağının bir kısmı doldurulan akarsuyun altı yıl sonra taşması sonucu oluşan zarardan nedensellik bağının kesilmiş olduğu kanısıyla idareyi sorumlu tutmamıştır.
III. İDARİ SORUMLULUĞUN KALKMASI YA DA AZALMASI
Zorlayıcı nedenlerin, beklenmeyen durumların, zarara uğrayanın ve üçüncü kişinin kusurunun varlığı
hallerinde idare kısmen ya da tamamen sorumluluktan kurtulabilir.
a.  Mücbir Sebep (Zorlayıcı Nedenler):
Yer sarsıntısı, sel ya da toplumsal ayaklanma gibi zorlayıcı nedenlerin varlığı halinde özel hukukta olduğu gibi idare hukukunda da nedensellik bağı kesilir ve sorumluluktan söz edilemez. Buna karşılık idarenin eylemi ya da ihmali sonunda, zorlayıcı nedenin doğurduğu zararda bir artış meydana gelmiş ise idarenin bu zarardan sorumlu tutulması gerekir.
b.  Beklenmeyen Durumlar:
İdari bir işlem ya da eylemin bir kazadan dolayı aksaması durumunda beklenmeyen durumdan bahsedilir. İdarenin eylem veya iradesinin dışında oluştuğunda zorunlu nedenden, idarenin eyleminin
içinde oluştuğunda beklenmeyen durumdan söz edilir. Kusurlu sorumluluk açısından, beklenmeyen durum kusur ögesini ortadan kaldırmaktadır; ancak sorumluluk ilkesinin kalkıp kalkmayacağı idarenin dahline göre değişiklik göstermektedir.
c.  Zarar Görenin Kusuru:
Zarar gören kendi kusuruyla zararla idare arasındaki ilişkiyi kesmişse idare sorumluluktan kurtulur. Zarar görenin kusuru zararın sebeplerinden biri ise kusurun ağırlığı oranında idarenin kusuru ve dolayısıyla sorumluluğu azalır.
d.  Üçüncü Kişinin Kusuru:
Zarar üçüncü kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse idare sorumluluktan kurtulur. Sulama kanalında bilinmeyen kişilerce açılan bir delikten taşan suların mahsule verdiği zarar nedeniyle açılan davada Danıştay idarenin sorumlu olmadığına karar vermiştir.
IV. İDARENİN SORUMLULUĞUNUN TÜRLERİ
A– İDARENİN KUSURLU SORUMLULUĞU
1- Hizmet Kusuru
 Hizmet kavramı yalnızca bir idari faaliyet türü olarak ‘kamu hizmeti’ni değil idarenin tüm eylem, görev ve işlemlerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu anlamıyla hizmetin genel olarak kuruluşu, kamuya sunulması ve devamlılığının sağlanması sürecinde idarenin üzerine düşen görevi gereği gibi yerine getirmemesi “hizmet kusuru” olarak tanımlanır.
 Hizmet kusurundan söz edebilmek için kamu görevlisinin kusurlu olmasının aranmayacağı gibi idarenin sorumluluğu da istihdam edenin sorumluluğu ile aynı şey değildir. Hizmet kusuru idare hukukuna özgü bir sorumluluktur ve istihdam edenin sorumluluğu gibi dolaylı değil doğrudan bir sorumluluktur.
Hizmet Kusuru Sayılan Haller
Hizmetin kuruluşu ve işleyişinde ortaya çıkan kusur olarak tanımlanabilir. Bir başka deyişle hizmetin
hiç işlememesi, geç işlemesi ve kötü işlemesi durumlarında idare kusurlu sayılmaktadır
a.  Hizmetin Kötü İşlemesi
Hizmet kusurunun en eski ve yaygın uygulama alanı bulduğu şekli hizmetin kötü işlemesidir. Hizmet gereği gibi yapılmamışsa ya da başka bir deyişle beklenen özen, dikkat ve kalitede sunulmamışsa hizmetin kötü işlemesinden bahsedilebilir.
Hizmetin kötü işleyip işlemediği konusunda soyut ve genel ölçütler ortaya konulması zor olup somut olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek hüküm kurulmalıdır. Altyapı çalışmalarında karayoluna zarar verilmiş olması, nüfus kayıtlarının gereği gibi tutulmaması neden olunan manevi zarar gibi durumlarda Danıştay hizmetin kötü işlediğine karar vermiştir.
b.  Hizmetin Geç İşlemesi 
Hizmetin geç işlemesi ya da yavaş işlemesi de bir hizmet kusuru oluşturmaktadır ve bu açıdan da soyut ve genel kurallar koyma olanağı bulunmamaktadır. Yine olayın özellikleri dikkate alınarak hizmetin geç işlemesinden söz edilip edilemeyeceğine karar verilecektir.
Danıştay kararlarından örneklemek gerekirse ameliyat edilmesi gereken bir hastanın ameliyatının gecikmesi veya bir memurun terfiinin gecikmesi nedeniyle oluşan zararlar hizmetin geç işlemesi
kapsamında değerlendirilmişlerdir.
c.   Hizmetin Hiç İşlememesi
Hizmetin kötü ya da geç işlemesinin hizmet kusurunu doğurduğu gibi hiç işlememesi de hizmet ile idarenin ilişkisinin niteliğine göre hizmet kusuru kapsamında değerlendirilmelidir. Lakin hizmetin hiç işlememesinin hizmet kusuru olarak kabul edilmesi için söz konusu hizmet açısından idarenin yükümlü ve görevli addedilmesi gerekir.
İdare bir hizmetin görülmesi konusunda yükümlü tutulmuşsa ‘bağlı yetki’ gereği o hizmeti yerine getirme zorunluluğu altındadır ve bu nedenle o hizmetin hiç işlememesi hizmet kusuru sayılmalıdır.
Bununla birlikte idareye bir hizmeti görüp görmemek konusunda ‘takdir yetkisi’ tanınmışsa o hizmetin görülmemesinin hizmet kusuru olarak kabul edilmemesi gerekir.
Hizmetin gerektirdiği imkân ve vasıtaların bütün şartlarıyla birlikte yerine getirilmemesi ve hizmete hazır bulundurulmaması, Danıştay kararlarından hizmetin hiç işlememesinin hizmet kusuru sayıldığı durumlara örnek olarak sayılabilir.

DİKKAT

Özel hukukta kusurlu her türlü fiil kusurun derecesine bakılmaksızın sorumluluk doğururken idare hukukunda hizmetteki her türlü bozukluk ve aksaklık mutlaka sorumluluğa sebep olmaz. Basit ve ağır kusur şeklinde bir ayrımın yapıldığı idare hukuku alanında sorumluluk derecelendirilmeye çalışılsa da genel kural koymak pek mümkün görünmemektedir. Kusursuz sorumluluk kavramının her geçen gün genişletildiği
dikkate alınırsa sorumluluk için ağır kusurun aranması gerektiği görüşü kabul edilebilir görünmemektedir.
2. Hizmet içi Kişisel Kusur
 İdarenin bir faaliyetini gerçekleştirirken hizmeti gereğince görmemesi sürecinin dışında olarak bir de idare adına görev yapan personelin hizmetle bağlantılı olarak sebep olduğu hasarlar sorunu bulunmaktadır.
Kamu görevlilerinin hizmet içinde ve hizmetle ilgili bir kısım kusurlu davranışları kişisel kusur olarak
nitelendirilmektedir. İdare bu durumda sorumluluktan kurtulamamakta ve doğan zararları tazmin etmelidir.
Ancak idarenin hizmet kusurundan farklı olarak ilgili idari görevliyi sebep olduğu zararı rücu etme hakkı bulunmaktadır.

DİKKAT

Davanın personel aleyhine değil idare aleyhine açılacağı ve idarenin görevli personele rücu hakkının saklı olduğu yolundaki düzenleme idare edilenlerin zararlarının vakit kaybedilmeden karşılanmasını amaçlamıştır.
Hizmet içi kişisel kusur sayılan durumlar ise şunlardır:
a. Kamu görelisinin suç niteliğindeki davranışları: Taksirli ya da kasıtlı olup olmamasına bakılmaksızın kişisel kusur olarak değerlendirilirler ve idarenin tazmin yükümlülüğü doğar. Kamu görevlisinin ihaleye fesat karıştırarak kamu hizmetini aksatması örnek verilebilir.
b. Yargı kararlarına uymama: İdari ya da adli yargı mercilerince alınacak kararların idare tarafından 30 gün içerisinde yerine getirilmesi gerekmektedir. Mahkeme kararlarına uymamakta ısrar edilmesi durumunda, karar uymayan personel ve dolayısıyla idare oluşacak zararı tazminle yükümlüdür.
c. Kamu görevlilerinin kötü niyetli davranışları: İdari bir personelin, kamu yararı amacından sapıp; kişisel çıkar, kin, nefret ya da rekabetten kaynaklı olarak bir kamu hizmetini bireye özel olarak ya da toplumsal bazda aksatması sürecidir.
d. Kamu görevlisinin ağır kusuru: İdari personelin kusurunun kabul edilebilirlik ölçüsünü aşmış ve geri dönülmez sıkıntılar yaratacak noktaya ulaşması durumudur.
B – İDARENİN KUSURSUZ SORUMLULUĞU
1982 Anayasası’nda da 125. maddenin son fıkrasındaki düzenlemeyle anayasal ifadesine kavuşturulmuş olan idarenin kusursuz sorumluluğu ilkesi idari eylem ile zarar arasında yalnızca bir nedensellik bağının varlığının idarenin sorumluluğu için yeterli sayılması esasına dayanmaktadır.
İdarenin sorumluluğu alanında kural değil istisna olarak kabul edilen kusursuz sorumluluk tamamlayıcı nitelikte bir sorumluluktur ve dar yorumlanması gerekir.
Kusursuz sorumluluk ilkesi idare hukukunda temelde iki ilkeye dayanır. Tehlike İlkesi ve Fedakarlığın Denkleştirilmesi.
1.  Tehlike İlkesi
Bir takım faaliyetlerin barındırdıkları riskler dolayısıyla kişilere zarar vermesi halinde faaliyet sahiplerinin kusur gözetilmeksizin ortaya çıkan zarardan sorumlu tutulması tehlike ilkesinin özünü
oluşturur
 İdarenin bazı araç veya faaliyetleri çeşitli riskleri bünyesinde taşır ve bu araçları kullanan ya da faaliyetlerden yararlanan idarenin kusurlu olması şartı aranmaksızın zarar görenlerin zararlarını tazmin etmesi gerekir.
Bu ilkenin belirgin yanı objektif bir temele dayanarak kusur kavramından tamamen soyutlanmasıdır. İdarenin kurtuluş kanıtı getirerek sorumluluktan kurtulması imkanı olmayan tehlike ilkesi şu hallerde uygulanmaktadır:
a.  Tehlikeli Faaliyetlerinin ve Araçlarının Sebep Olduğu Zararlar
Kamu hizmetlerinin görülmesi sırasında bir görevle ilgili olarak genel külfetler dışında fertlere ve ferdi mülkiyete verilen zararların, eylem ile zararlı sonuç arasında nedensellik bağının bulunması koşuluyla, idarenin kusuru aranmadan hizmetin sahibi idarece tazmin edilmesi hukukun genel ilkeleri ile hakkaniyet kuralları gereğidir.
Danıştay kararlarından yola çıkarak özetlemek gerekirse; cephaneliğin patlaması sonunda ölen erin yakınlarına tazminat ödenmesi, görevli olarak bindiği helikopterin havada patlayarak yanması sonucu ölen subayın yakınlarına tazminat ödenmesi, lokomotiften dökülen kıvılcımların neden olduğu harman yangını nedeniyle zarara uğrayan kişinin zararının tazmin edilmesi durumlarında söz konusu olan ilke idarenin tehlikeli faaliyet ya da araçları nedeniyle kusursuz sorumluluğu ilkesidir.
b.  Mesleki Risk Halleri
Belirli risk taşıyan kamu hizmetlerinin görülmesi esnasında bu görevlerde zarara uğrayan kamu görevlilerinin zararlarının tazmin edilmesi mesleki risk anlayışının bir sonucudur. Yangın söndürmeye giderken bindiği arazözün devrilmesi sonucu ölen itfaiyecinin, paraşütle atlarken ölen bir komando erinin yakınlarına tazminat ödenmesi gereği mesleki risk durumunda tazmin yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir.
c.  Sosyal risk ilkesi:
Kamu düzenini bozmaya ve anayasal düzeni bozmaya yönelik terör olayları nedeniyle zarar görenlerin zararlarının idarece tazminini sağlamak amacıyla uygulanan sosyal risk ilkesi yer yer nedensellik bağı bulunmasa dahi mahkeme kararlarında yer bulmaktadır.
İdarenin, faaliyet alanıyla ilgili olarak, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aranmadan tazmin etmesi gerekmektedir.

UYARI

Sosyal risk ilkesi zaman zaman idarenin hizmet kusurunun olduğu durumlarla da bir araya gelmektedir. Önlemesi gereken olayları önleyemeyen idarenin benzer durumlarda kusurlu sorumluluk ilkelerine göre sorumlu tutulduğu da görülmektedir. İdare gereken tedbirleri almadıysa kusurlu sorumluluk; tüm tedbirleri almasına rağmen bir zarar meydana geldiyse kusursuz sorumluluktan bahsedilir.
2. Fedakarlığın Denkleştirilmesi İlkesi
Kamu yararını gerçekleştirmek için girişilen bir hizmet veya faaliyet neticesinde zarara uğramış olan kişi ya da kişilerin zararlarının idarece tazmin edilmesi suretiyle gerçekleşir.
Bir faaliyetin kamu yararı amacıyla yürütülmesi noktasında kusur yoksa ve tehlikeli bir faaliyet veya araç kullanılmıyorsa idarenin sorumluluğu ancak hak ve nesafet ilkelerine dayandırılabilir.
İdarenin kamu yararı düşüncesi ile giriştiği bir faaliyet belli bazı kişileri zarara uğratır ise bu zararın
herhangi bir kusuru olmasa dahi, idarece karşılanması gerekir.
Köprü yapımı nedeniyle yol düzeyinden aşağıda kalan dairenin sahibine tazminat ödenmesi ya da kamu hizmeti adına gerçekleştirilen kamulaştırma işlemi neticesinde malike arazinin bedelinin ödenmesi bu ilke gereğince ortaya çıkmaktadır.