İcra İflas Hukuku Bütünleme Sınavı FSMVÜ Hukuk 2019-2020

FSMVÜ Hukuk 2019-2020 İcra İflas Hukuku Bütünleme Sınavı Soru ve Cevapları

Olay: Fidancılık alanında faaliyet gösteren tacir (M)’nin işleri kötüye gitmeye başlamış; (M), son olarak gübre üretimi yapan (A)’dan, bedeli 01.01.2018 tarihinde ödenmek üzere, 50.000 TL tutarında gübre satın almıştır.

  1. a. (A), borcun vadesinin gelmesinden sonraki dönem için, (M)’nin mal, alacak ve hakları hakkındaki ihtiyati haciz talebini, hangi şartlar yerine geldiği takdirde ve hangi görevli ve yetkili mahkemede ileri sürebilir? Açıklayınız. (10 puan)

Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını, alacaklarını ve diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir (İİK m.257, f. 1). Somut olayda (A), rehinle temin edilmemiş ve vadesi 01.01.2018 tarihinde gelmiş olan bir para borcunun (50.000 TL) alacaklısı olduğundan, ihtiyati haciz talep edebilir.

İhtiyati haciz kararı, genel görevli mahkemelerden istenir. Yetkili mahkeme, İİK m. 50’ye göre belirlenir (İİK m.258, f. 1). İİK m.50, HMK hükümlerine atıf yapmaktadır. Buna göre ihtiyati haciz talebi;;

  • dava açılmadan önce; görevli ve İİK m. 50’ye göre yetkili mahkemeye; yani, genel yetkili mahkeme olan (M)’nin yerleşim yeri mahkemesi (HMK m. 6) veya para borcunun ifa yeri (HMK m. 10) özel olarak kararlaştırılmadığından TBK m. 89’a göre alacaklı (A)’nın ödeme zamanındaki yerleşim yeri mahkemesi veya sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesi (İİK m.50, f. 1); geçerli bir yetki sözleşmesi yapılmış olması hâlinde ise yalnızca yetki sözleşmesiyle belirlenen mahkeme (HMK m. 17, f. 1),
  • dava açıldıktan sonra ise yalnızca davaya bakan (görevli ve yetkili) mahkeme nezdinde ileri sürülebilir (HMK m. 390, f. 1).

b. (A)’nın, ihtiyati haczi talep ettiğini ve mahkemenin de bu talebi kabul ettiğini varsayalım. Bu ihtimalde, (A)’nın, ihtiyati haciz kararının kalkmaması için, hangi süreler içinde, ne yapmasını önerirsiniz? Açıklayınız. (10 puan)

Kendisine henüz haciz isteme yetkisinin gelmediği bir dönemde ihtiyati haciz kararı alarak borçlunun mallarını haczettiren alacaklı, bu geçici durumu koruyabilmek için bazı işlemlerde bulunmalıdır; aksi takdirde ihtiyati haciz kendiliğinden kalkacaktır. Buna göre;

(A), öncelikle ihtiyatî haciz kararının verildiği tarihten itibaren on gün içinde kararı veren mahkemenin yargı çerçevesindeki icra dairesinden ihtiyati haczin uygulanmasını istemelidir. Aksi halde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar. (İİK m. 261, f. 1).

Somut olayda, takipten ve davadan önce ihtiyati haciz talep edilmesi söz konusudur. İcra veya iflas takibine başlanmadan veyahut dava açılmadan önce ihtiyati haciz uygulanmış ise, alacaklı, haczin uygulanmasından, haciz gıyabında yapılmışsa haciz tutanağının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra veya iflas talebinde bulunmaya veya dava açmaya mecburdur (İİK m.264, f. 1). Alacaklının bu süre içinde genel haciz yoluyla takip talebinde bulunması üzerine icra takibine başlandıktan sonra, borçlu ödeme emrine itiraz ederse, alacaklı bu defa ödeme emrine itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazın kaldırılması (İİK m. 68 vd.) veya itirazın iptali (İİK m. 67) yoluna başvurmalıdır (İİK m. 264, f. 2). (A), iflas takibi talebinde bulunmuşsa, borçlu iflas ödeme emrine itiraz etmişse iflas ödeme emrine itirazın kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde (İİK m. 267, f. 2), borçlu iflas ödeme emrine itiraz etmemişse de, bu durumun kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde, borçlunun iflasına karar verilebilmesi için, iflas davası açmalıdır (İİK m.267, f.3). Alacaklı (A) bu süreleri geçirirse ihtiyati haciz hükümsüz kalır (İİK m. 264, f. 4; İİK m. 267, f. 4).

  • (A), 01.01.2019 tarihinde geçerli olarak iflas takibi başlatmış ve bu kapsamda

29.05.2019 tarihinde (M)’nin iflasına karar verilmiştir. Buna göre:

  1. (M)’nin bu iflas kararına karşı kanun yoluna başvurduğunu düşünelim. Bu başvurunun iflas süreci üzerinde etkisi var mıdır? Varsa, neden? Yoksa, neden? Açıklayınız. (8 puan)

İflas kararına karşı kanun yoluna (istinaf ve temyiz) başvurulması iflasın ilanına ve iflas masasının teşkiline engel olmaz. Ancak, iflas kararına karşı kanun yoluna başvurulması hâlinde, iflas kararı kesinleşmedikçe ikinci alacaklılar toplantısı yapılamaz (İİK m. 164, f. 3). Şu hâlde, (M)’nin iflas kararına karşı kanun yoluna başvurması yalnızca ikinci alacaklılar toplantısının yapılmasına engel olacaktır.

b. Önceki sorudan bağımsız olarak, kısa bir süre önce işten çıkardığı (eski) işçisi (İ)’nin (M) aleyhine yapmış olduğu haciz yoluyla takipte (M)’ye ait bazı mallar haczedilmiş; (İ), 01.02.2019 tarihinde haczedilen malların satışını talep etmiştir. (İ)’nin başlatmış olduğu takibin iflas kararından sonraki akıbeti ne olacaktır? Çeşitli ihtimallere göre açıklayınız. (10 Puan)

İflasa karar verilmesiyle müflis aleyhine daha önce başlatılmış olan haciz yoluyla takipler durur (İİK m. 193, f. 1); iflas kararının kesinleşmesiyle bu takipler düşer (İİK

m. 193, f. 2). İhtiyaten haczedilen mallar ile iflasın açıldığı anda paraya çevrilmemiş olan mallar ise masaya girer (İİK m. 186, f. 1) ve alacaklıların ödenmesine tahsis olunur (İİK m. 184, f. 1) Ancak, hacizli mallar iflasa karar verilmesinden önce satılmışsa takip yapan alacaklının alacağı kendisine ödenir; geriye bir şey kalırsa bu miktar iflas masasına dahil olur (İİK m. 186, f. 2). Buna göre:

(İ), (M)’nin iflasına karar verilmesinden önce hacizli malların satışını talep etmiştir. İflas kararı verilince kural olarak (İ)’nin başlattığı takip duracak ve haczedilen mallar iflas masasına dahil olacaktır. Ancak (M)’nin iflasına karar verilene kadar bu mallar satılmışsa artık bu malların paraya çevrilmesinden elde edilen para takip yapan alacaklıya ödenecek, bu ihtimalde (İ)’nin başlatmış olduğu takipte konan hacizli mallar değil, yalnızca (İ)’nin alacağının ödenmesinden sonra geriye bir şey artarsa bu (geriye kalan) miktar iflas masasına dahil olacaktır. (M)’nin iflasına karar verilmeden önce mallar satılmamışsa, bu mallar iflas masasına girecek, iflas kararının kesinleşmesiyle (İ)’nin başlatmış olduğu takip düşecektir.

Şu hâlde (İ), başlatmış olduğu genel haciz yoluyla takibin durması ve düşmesi, hacizli malların masaya dahil olması bakımından diğer alacaklılar ile aynı konumdadır. Ancak işçi alacağı için takip yaptığı anlaşılan (İ), iflas idaresi tarafından alacakların bildirilmesi ve tahkiki sonrasında düzenlenecek sıra cetvelinde (İİK m. 232) birinci sırada yer alacağından (imtiyazlı alacaklı olduğundan), iflas masasındaki malların (bu arada, kendisinin daha önce haciz koydurmuş olduğu malların) paraya çevrilmesi sonucunda elde edilecek paranın, iflas alacaklılarının alacaklarını ödemeye yetmemesi hâlinde, alacağını tam olarak alma ihtimali en yüksek olan alacaklılardan olacaktır. Bunun için (İ)’nin işçi alacağının iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş olması gerekmektedir (İİK m.206, f. 5, b. 1/A). Nitekim somut olayda da (İ) kısa bir süre önce (bir yıldan daha az bir süre olduğu anlaşılmaktadır) işten çıkarılmıştır. Buna göre (İ) hazırlanacak sıra cetvelinde imtiyazlı olarak alacağını alabilecek, diğer alacaklılar ise alacaklarını ancak birinci sıradaki alacaklılar, bu arada (İ), alacağını tam olarak aldıktan sonra alabileceklerdir (İİK m. 207).

c. (M), arsasına moloz döken inşaat firması sahibi (B) aleyhine 01.01.2018 tarihinde, uğradığı maddi zarar sebebiyle tazminat davası açmıştır. İflas kararından sonra bu davanın akıbeti ne olacaktır? Açıklayınız. (10 Puan)

Acele hâller müstesna olmak üzere, iflasın açılmasıyla müflisin davalı veya davacı olduğu hukuk davaları ikinci alacaklılar toplanmasından on gün sonrasına kadar durur (İİK m. 194, f. 1). Somut olayda, iflasın açılmasından önceki bir devrede müflis tarafından açılmış (müflisin davacı olduğu) bir dava vardır. Davanın sebebi, inşaat firması sahibi (B)’nin (M)’nin arsasına dökmüş olduğu molozlardır; yani haksız fiildir. Ancak burada İİK m. 194’te sayılan istisnai hâllerden hiçbiri, özellikle şeref ve haysiyete tecavüzden yahut vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davası söz konusu olmadığı için, bu dava ikinci alacaklılar toplanmasından on gün sonrasına kadar duracaktır.

İkinci alacaklılar toplanmasında bu davaya devam edilip edilmeyeceği yönünde karar verilecektir. İkinci alacaklılar toplanmasında bu davaya devam edilmesi yönünde karar alınırsa iflas idaresi; davaya devam edilmemesi yönünde karar alınır, fakat alacaklılardan biri veya bazıları davaya devam etmek isterse kendilerine dava takip yetkisi verilecek olan alacaklı veya alacaklılar davayı devam ettirecektir (İİK m. 245).

d. (M)’nin fidan sattığı (C) borcunu ödememiştir. İflas kararından sonra (M)’nin (C)’ye karşı dava açabilmesi ve takip yapabilmesi mümkün müdür? Nasıl? Açıklayınız. (7,5 puan)

İflas masasına giren mal, alacak ve haklar, iflas idaresi tarafından idare olunur. Masanın kanuni temsilcisi iflas idaresidir. İflas idaresi masanın menfaatlerini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla yükümlüdür. (İİK m. 226, f. 1).

İflasın açılmasından sonra müflisin masaya giren mal, alacak ve haklar üzerindeki tasarruf yetkisi (ve böylece dava takip yetkisi; HMK m. 53) kısıtlanır (İİK m. 191, f. 1).

İflas idaresi müflisin muaccel alacaklarını tahsil ve gereğinde takip ve dava eder (İİK m. 229, f. 1). Dolayısıyla, müflisin borçlusu aleyhinde dava açılması veya takip yapılması mümkündür; ancak bu yetki müfliste değil, iflas idaresindedir. İkinci alacaklılar toplanmasında bu davanın açılıp açılmayacağına karar verilecektir. İkinci alacaklılar toplanmasında verilen karara göre iflas idaresi bu davayı açıp takip edebileceği gibi, bu davanın açılması gerekli görülmezse alacaklılardan biri veya bazılarına takip yetkisi devrolunabilecek ve bu alacaklı veya alacaklılar bu davayı açabilecektir (İİK m. 245). Alacaklılardan hiçbirinin davayı takip etmek istememesi hâlinde ise bir görüş, çekişmeli alacağın iflas idaresi tarafından satışa çıkarılabileceğini, bu da mümkün olmazsa ve müflisin istemesi hâlinde iflas idaresinin çekişmeli hakkı serbest bırakma yoluyla müflisin tasarrufa ehliyetsizliğini giderebileceğini ve böylece müflisin yeniden çekişmeli hak üzerinde tasarruf yetkisine, yani dava takip yetkisine sahip olacağını2, diğer bir görüş ise hiçbir alacaklı çekişmeli alacağı takip etmek istemezse müflisin dava takip yetkisinin yeniden doğacağını ve davayı kendi adına devam ettirebileceğini3 ifade etmektedir.

Şu hâlde (M)’nin iflas kararından sonra (C)’ye karşı dava açabilmesi ve takip yapabilmesi için öncelikle, iflas idaresinin ve alacaklılardan hiçbirinin bu davayı takip etmek istememesi gerekir. Bundan sonra ise, bir görüşe göre (M)’nin dava açıp takip yapabilmesi için iflas idaresinin çekişmeli hakkı dava ve takip etme yetkisini (M)’ye vermesi gerekirken, diğer görüşe göre iflas idaresinin ve alacaklılardan hiçbirinin bu davayı açıp takip etmek istememesi hâlinde müflisin dava takip yetkisi (kendiliğinden) yeniden doğacaktır.

  • (M), (D)’ye olan yüklü miktardaki ve 10.02.2019 vade tarihli borcunu, 01.04.2019 tarihinde ödemiştir. Bu işleme karşı başvurulabilecek bir yol var mıdır? Bu yola kim, kime karşı, hangi şartlarla, hangi süre içinde ve hangi merci nezdinde başvurabilir? (M)’nin söz konusu borcu 01.05.2018 tarihinde ödemiş olması ihtimalinde cevabınız değişir miydi? Açıklayınız. (12 Puan)

(M)’nin iflasın açılmasından (iflas kararından; İİK m. 165) önceki tasarrufları, tasarruf yetkisi kısıtlanmamış olduğundan geçerli ise de, bu tasarrufların belli şartlarla iptal edilmesi söz konusu olabilir. Bunun için tasarrufun iptali davası yoluna başvurulmalıdır (İİK m. 277 vd.).

Tasarrufun iptali davası açılabilecek hâller İİK m. 278-280’de gösterilmiştir. Buna göre, ivazsız tasarruflar, aciz hâlinde yapılan tasarruflar ve alacaklılara zarar verme kastıyla yapılan tasarruflar, belli şartlarla iptal edilebilir.

Somut olayda (M), vadesi gelmiş yüklü miktardaki borcunu, iflasına karar verilmeden önceki bir dönemde ödemiştir (tasarruf işlemi). Bu ödeme ivazsız tasarruflar veya bağışlama gibi olduğu kabul edilen işlemler (İİK m. 278) kapsamında olmadığı gibi, acizden dolayı butlan hâlleri, özellikle de vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler (İİK m. 279, b. 3) kapsamında da değildir. Öte yandan, (M) söz konusu yüklü miktardaki borcunu, sorudaki diğer ihtimal olan 01.05.2018 tarihinde, yani vade tarihinden önce ödemiş olsaydı, bu tasarruf acizden dolayı butlan hâllerinden biri olan “vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler” anlamına gelecek idiyse de, bu ihtimalde dahi, bu tasarruf iflas kararının verilmesinden önceki bir sene içinde yapılmış olmadığından (İİK m. 279, ilk cümle) bu tasarrufun da acizden dolayı butlan kapsamında iptali istenemeyecekti.

Şu hâlde her iki ihtimalde de bu ödemenin ancak alacaklılara zarar verme kastından (İİK m.

  • dolayı iptal sebebi olabilmesi düşünülebilir ve yalnız bu iptal sebebinin şartlarının somut olayda sağlanıp sağlanmadığının araştırması yapılmalıdır. Zira malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun (malvarlığının borçlarına yetmemesinin) ve (alacaklılara) zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren “açık emarelerin bulunduğu hâllerde” iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır (İİK m. 280, f. 1). Dava, işlemin yapılmasından itibaren beş yıl içinde açılmalıdır (İİK m. 284). Somut olayda işlemin yapılmasından itibaren beş yıl içinde iflas takibi yapılmış olup, hak düşürücü süre olan beş yıl da geçirilmemiştir.

Öyleyse, ilk olarak borçlunun “malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu”, yani “borca batık” bir borçlu olması ve bunun ispat edilmesi gerekir. Buradaki borca batıklık, borçlu hakkında aciz belgesi alınmış olmasından, aciz hâlinden veya ödemelerin tatilinden farklıdır. Borca batıklık, tüzel kişiler için şirket bilançosundan tespit edilebilir; gerçek kişiler için ise, borca batıklığın tespiti kolay olmamaktadır. Bununla birlikte, tasarrufun iptali davasında borca batıklığın en önemli ispat aracı borç ödemeden aciz vesikasıdır. Nitekim alacaklının iptal davası açabilmek için borç ödemeden aciz vesikasına sahip olmasının şart kılınması da aslında makul bir gerekçeye dayanmaktadır. Alacaklı iptal davası açarak borçlunun üçüncü kişilerle yaptığı tasarrufların iptal edilmesini isteme hakkına sahip bulunduğunu, alacağını borçlunun malvarlığından tamamen veya kısmen alamadığını ortaya koymak suretiyle ispat edecektir ki, bunu ortaya koyan araç da (geçici veya kesin) borç ödemeden aciz vesikasıdır.

(M)’nin tasarruf işlemini yaptığı sırada borca batık olduğunun ispat edilmesinden sonra, borçlunun bu işlemi “alacaklılara zarar verme kastıyla” yapmış olduğunun kanıtlanması gerekecektir. Bunun da ispatı zor olup, bu hususta kanunda davacı lehine bazı karineler öngörülmüştür (İİK m. 280, f. 2-3). İşte İİK m. 280, f. 2’ye göre borçlunun belli yakınlarıyla işlem yapması hâlinde onların borçlunun mali durumunun kötü olduğunu (borca batıklık hâlini) ve işlemi alacaklıları zarara uğratma kastıyla yaptığını bildiği farz olunur, ama üçüncü kişi bunun aksini ispat edebilir. Eğer (D) burada sayılan kişilerden ise (yani borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar -bu derece dahil- kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise) ve borçlunun mali durumunun kötü (borca batık) olduğunu ve alacaklıları zarara uğratma kastını bilmediğini de ispat edemezse, bu karineden yararlanılabilir. Somut olayda ise bu yönde bir bilgi verilmediğinden, (D)’nin iyi niyetli olmadığının ispatında bu karineye dayanılamayacaktır. Bu sebeple ispat faaliyeti de, biraz önce ifade edildiği üzere zor olacaktır. Bununla birlikte, özellikle alacaklılara zarar verme kastından dolayı iptal davalarında da geçerli olan kurala göre, hâkim bu davaları hâl ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ve halleder (İİK m. 281, f. 1; HMK m. 198). Yani, hâkim HMK’nın deliller için koyduğu sınırlamalarla bağlı olmaksızın her türlü delile, özellikle tanık deliline dayanarak hüküm verebilir. Buna göre, burada hem mali durumunun, yani borca batıklığın hem de zarar verme kastının ispatında yaklaşık ispat ölçüsü geçerlidir; tam ispat aranmaz. Zarar verme kastının bulunması, deruni bir olay olduğundan, bu kastın dışa vurumunu ifade eden olaylar göz önüne alınarak, makul bir kişinin, dava konusu tasarrufun alacaklıları zarara uğratacağını anlayabileceği durumlarda kastın mevcudiyetine hükmedilir. Bu ispat edilemediği takdirde ise tasarrufun iptali davasının reddi gerekecektir.

Tasarrufun iptali davasında görevli ve yetkili mahkeme bakımından kural olarak özel bir düzenleme söz konusu değildir (İİK m. 281). Buna göre bu dava genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemesinde (HMK m. 2) açılacaktır. İptal davası, istihkak davasına karşı, karşı dava olarak açılması hâlinde icra mahkemesinde görülür; bu durumda alacaklının aciz belgesi ibrazı da mecbur değildir (İİK m. 97, f. 17). Bu istisna haricinde, iptal davası ticari dava olmadığından ticaret mahkemesi; bundan başka tüketici mahkemesi, aile mahkemesi, iş mahkemesi, fikri ve sınai haklar mahkemesi… iptal davası için görevli değildir; görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Bunun gibi, iptal davası yetki bakımından da genel yetkili (HMK m. 6-7) mahkeme olan davalının veya davalıların yerleşim yeri mahkemelerinde açılacaktır. Borçlu ve üçüncü kişinin yerleşim yerleri farklı ise, birinin yerleşim yeri mahkemesinde dava açılabilir (HMK m. 7). İptal davası ayni bir dava olmadığından, iptale tabi tasarrufun konusu taşınmaz olsa bile HMK m.12 hükmü burada uygulanmaz; yani taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkili değildir12. Bu davayı, haciz yoluyla takipte kesin veya geçici aciz belgesi sahibi alacaklı veya alacaklılar, şekli bakımdan zorunlu takip arkadaşı olan borçlu ve ilgili üçüncü kişiye karşı; iflas takibinde ise iflas idaresi veya iflas idaresinin takip yetkisini devrettiği alacaklı veya alacaklılar (İİK m. 245, m. 255, f. 3), borçlu iflas ettiğinden yalnızca ilgili üçüncü kişiye karşı açacaktır (İİK m. 277, m. 282).

Buna göre (M)’nin iflasına karar verilmesinden sonra iptal davasını iflas idaresi (İİK m. 277, f. 1, b. 2) veya iflas idaresinin kendilerine yetki vermesi hâlinde bu davayı takip etmek isteyen alacaklı veya alacaklılar (İİK m. 245) yalnız (D)’ye karşı açacaktır. (M)’nin iflasına karar verilmesinden önceki dönemde ise – zira borcun ödendiği tarihin 01.05.2018 olması ihtimalinde, (M) aleyhine diğer alacaklıların haciz yoluyla takip yapmış olması da akla gelebilecektir- bu davayı elinde borç ödemeden (geçici veya kesin) aciz belgesi bulunan alacaklı veya alacaklılar (İİK m. 277, f. 1, b. 1), (M)’ye ve işlemin yapıldığı (D)’ye karşı açacaktır (İİK m. 282).

Metin Soruları:

1) Konkordatonun tasdiki şartları nelerdir? Açıklama yapmadan sayınız. (10 puan)

Konkordatonun tasdiki şartları şunlardır (İİK m. 305, f. 1):

  • Adi konkordatoda teklif edilen tutarın, borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşılması.
  • Teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması.
  • Konkordato projesinin 302 nci maddede öngörülen çoğunlukla kabul edilmiş bulunması; yani konkordato projesinin ya alacaklıların ve alacakların yarısını ya da alacaklıların dörtte birini ve alacakların üçte ikisini aşan çoğunluk tarafından imza edilmiş olması.
  • 206 ncı maddenin birinci sırasındaki imtiyazlı alacaklıların alacaklarının tam olarak ödenmesinin ve mühlet içinde komiserin izniyle akdedilmiş borçların ifasının, alacaklı bundan açıkça vazgeçmedikçe yeterli teminata bağlanmış olması.
  • Konkordatonun tasdikinin gerektirdiği yargılama giderleri ile konkordatonun tasdiki durumunda alacaklılara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden alınması gereken harcın, tasdik kararından önce, borçlu tarafından mahkeme veznesine depo edilmiş olması.
  • Borçlu, geçici mühlet ve kesin mühlet içinde hangi işlemleri yapamaz? Yaptırımı da belirterek anlatınız. (12,5 puan)


Geçici mühlet, kesin mühletin sonuçlarını doğurur (İİK m. 288, f. 1). O hâlde, sorunun cevabı bakımından geçici mühlet ve kesin mühlet arasında fark bulunmamaktadır.

Konkordato mühleti verilmesi, borçlunun tasarruf yetkisinin tamamen kısıtlanması sonucunu doğurmaz. Buna göre, borçlu kural olarak tasarruf yetkisine sahiptir ve işinin başındadır, komiserin nezaretinde faaliyetlerine devam eder (İİK m. 297, f. 1). Ancak borçlu bazı işlemleri tek başına yapamaz.

Bu noktada, borçlunun tasarruf yetkisine getirilen kısıtlamalar öğretide üç başlık altında incelenmektedir. Buna göre, ilk kısıtlama mahkeme kararından doğmaktadır13: Borçlu, mahkemece geçerli olarak ancak komiserin onayı ile yapılmasına karar verilen işlemleri kendi başına yapamaz; mahkemece borçlunun yerine komiserin işletmenin faaliyetini devam ettirmesine karar verilmişse buna aykırı davranamaz (İİK m. 297, f. 1).

Borçlunun tasarruf yetkisine getirilen ikinci kısıtlama, doğrudan doğruya kanundan doğmaktadır. Buna göre, borçlu bazı işlemleri, kanun gereği, ancak mahkeme onayı ile yapabilir14: Borçlu mahkemenin izni dışında rehin tesis edemez, kefil olamaz, taşınmaz ve işletmenin devamlı tesisatını kısmen dahi olsa devredemez, takyit edemez, ivazsız tasarruflarda bulunamaz. Borçlu bu tasarrufları mahkeme onayı olmadan yaparsa hükümsüzdür (İİK m. 297, f. 2)

Borçlunun tasarruf yetkisine getirilen üçüncü tür kısıtlama ise, komiserin borçlunun faaliyetlerine “nezaret” (İİK m. 297, f. 1, c. 1) etmesinden ileri gelmektedir. Buna göre, borçlu komiserin talimatlarına, ihtarlarına (İİK m. 297, f. 3) uymalıdır15. Ancak borçlu, komiserin talimatlarının kanuna aykırı olduğunu, bu sebeple komiserin talimatlarına uyması gerekmediğini düşünüyorsa, örneğin mahkemece ancak komiserin izni ile geçerli olan işlemler (İİK m. 297, f. 1) dışında dahi komiser borçlunun her işleminde önce kendisinden izin alması gerektiğini bildirirse, komiserin talimatına karşı şikayet yoluna başvurabilecek ve asliye ticaret mahkemesi bu konuyu kesin olarak çözüme bağlayacaktır (İİK m. 290, f. 4).

Borçlu bu hükümlere ve komiserine ihtarlarına aykırı davranırsa mahkeme borçlunun tasarruf yetkisini kaldırabilir veya 292 nci mahkeme hükmünce konkordato talebinin reddine ve borçlu iflasa tabi şahıslardan ise resen iflasına karar verir (İİK m. 297, f. 3).

3) Önce rehne müracaat kuralı nedir? İstisnalarını da belirterek açıklayınız. (10 puan)

Rehinle temin edilmiş bir alacağın borçlusu iflasa tabi şahıslardan olsa bile alacaklı yalnız rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilir. Ancak rehinin tutarı borcu ödemeğe

yetmezse alacaklı kalan alacağını iflas veya haciz yoluyla takip edebilir (İİK m. 45, f. 1). Bu kurala, önce rehne müracaat kuralı denmektedir.

Bu kuralın bazı istisnaları vardır. Şöyle ki:

6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 57 maddesinin birinci fıkrasında (6362 s.K.,m. 139,

  • cümle; 2499 sayılı –mülga- Sermaye Piyasası Kanununun 38/A maddesi) tanımlanan konut finansmanından kaynaklanan rehinle temin edilmiş alacaklar ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığının rehinle temin edilmiş alacaklarının takibinde, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılabilir veya haciz yoluna başvurulabilir (İİK m. 45, f. 2).

Poliçe (TTK m. 671 vd.) ve emre muharrer senetlerle (TTK m. 776 vd.) çekler (TTK m. 780 vd.) hakkındaki 167 nci madde hükmü saklıdır (İİK m. 45, f. 3). Yani, alacağı çek, poliçe veya emre muharrer senede (bonoya) dayalı olan alacaklı, alacak rehinle temin edilmiş olsa bile kambiyo senetlerine mahsus17 haciz veya kambiyo senetlerine mahsus18 iflas yoluyla takip yapabilir (İİK m. 167, f. 1).