Ceza Özel Ders Notu

CEZA ÖZEL HUKUKU ÖZET DERS NOTU

CEZA GENEL BİLGİLERİ


Ceza Özel Hukukunun Nokta Atış Bilgileri

MEŞRU SAVUNMANIN KOŞULLARI (TCK m. 25/I)

Saldırıya İlişkin Koşullar

1-      Haksız bir saldırı olmalı

2-       Saldırı bir hakka yönelmiş olmalı

3-      Saldırı halen var olmalı

Savunmaya İlişkin Koşullar

1-       Savunmada zorunluluk bulunmalı

2-       Savunmada oran bulunmalı

3-       Savunma iradesi bulunmalı

ZORUNLULUK HALİNİN KOŞUL. (TCK m. 25/II)

Tehlikeye İlişkin Koşullar

1-       Ağır ve muhakkak gerçekleşecek bir tehlike olmalı

2-       Tehlike bir hakka yönelmiş olmalı

3-       Tehlikeye bilerek (kastla) sebebiyet verilmiş olmamalı

4-       Tehlikeye karşı koyma yükümlülüğü bulunmamalı

Korunmaya İlişkin Koşullar

1-       Tehlikeden başka türlü korunma olanağının bulunmaması

2-       Tehlike ile korunma arasında oran bulunması

3-       Korunma iradesi

HAKKIN KULLANILMASININ KOŞULLARI (TCK m. 26/I)

1- Fail tarafından doğrudan doğruya kullanılabilecek bir hakkın varlığı

2- Hakkın kullanılması ile işlenen suç arasında nedensellik bağlantısının bulunması

3- Hakkın kötüye kullanılmamış olması

İLGİLİNİN (MAĞUDURUN) RIZASININ KOŞULLARI (TCK m. 26/I)

1- Mağdurun üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkın varlığı

2- Rızayı açıklayan kişinin buna yetkili olması

3- Rızanın açıklanması

4- Fiilin bu rızaya dayalı olması

 

VARSAYILAN RIZANIN KOŞULLARI

1- İlgilinin gerçek rızasının önceden alınmasının olanaksız olması

2- İlgilinin hakkına yönelik müdahalenin onu varsayılan iradesine uygun olması

3- Müdahale edilen hak üzerinde ilgilinin serbestçe tasarruf etme yetkisinin bulunması

4- Fail hak sahibinin yararını korumaya yönelik hareket etmiş olmalı

POLİSİN SİLAH KULLANMA YETKİSİNİN KOŞULLARI

1- Önlenmek istenen tehlikenin ağırlığı ile orantılı olmalı

2- Kişiye en az zarar verecek biçimde kullanılmalı

TCK m. 27/I’İN UYGULANABİLMESİNİN KOŞULLARI

1- TCK m. 24-25-26’da düzenlenen hukuka uygunluk nedenlerinden biri bulunmalı

2- Fail hukuka uygunluk nedenlerinde sınır aşmalıdır

3- Sınırın aşılması taksir ile olmalıdır

4- Sınırın aşılması suretiyle işlenen suç taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyor olmalıdır

 

TCK m. 27/II’NİN UYGULANABİLMESİNİN KOŞULLARI

1- Meşru savunmada sınır aşılmış olmalıdır

2- Savunma sınırının aşılması mazur görülebilecek heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş olmalıdır

BİLİNÇLİ TAKSİRİN GERÇEKLEŞME KOŞULLARI (TCK m. 22/III)

1- Kanunda fiilin taksirle işlenebileceğinin öngörülmesi

2- Kastın bulunmaması

3- Objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık

4- Neticenin öngörülebilir olması

HAKSIZ TAHRİKTEN YARARLANMANIN KOŞULLARI (TCK m. 29)

1- Haksız bir fiil bulunmalı

2- Bu fiil failde öfke ve şiddetli üzüntü meydana getirmiş olmalıdır

3- Haksız fiile tepki olarak gösterilen fiil, öfke ve şiddetli üzüntünün etkisi altında işlenmelidir (yani haksız fiil ile gösterilen tepki arasında nedensellik bağı bulunmalıdır)

TEŞEBBÜSÜN GERÇEKLEŞME KOŞULLARI (TCK m. 35)

1- Kast

2- Hareketin tipikliği gerçekleştirmeye elverişli olması

3- Doğrudan doğruya suçun icrasına başlanmış olması

4- Failin elinde olmayan nedenlerle tipikliği gerçekleştirememesi

ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRLANDIRILDIĞI SÜRENİN CEZA MAHKUMİYETİNDEN İNDİRİLMESİ

1- Kişisel özgürlüğü sınırlama sonucunu doğuran bir durum olması

2- Ceza mahkumiyetinin bulunması

SUÇ YOLU (İTER CRİMİNİS) AŞAMALARI

1- Düşünce aşaması

2- Hazırlık aşaması

3- İcra hareketleri aşaması (teşebbüs bu aşamada başlar)

4- Tamamlanma aşaması

5- Sona erme aşaması

İHMALİ HAREKETİN İCRAİ BİR HAREKETMİŞ GİBİ CEZALANDIRILABİLMESİNİN KOŞULLARI

1- Garantörlük

a- Kanun

b- Sözleşme

c- Öngelen tehlikeli davranışlarda bulunma

2- Önlenebilirlik

3- Beklenebilirlik

4- Nedensellik Bağı

5- Objektif İsnadiyet

ZİNCİRLEME SUÇLARIN OLUŞMASI KOŞULLARI (TCK m. 43)

1- Suçun birden fazla olması

2- Birden fazla suçun değişik zamanlarda işlenmesi

3- Suçların aynı olması

4- Suçun aynı kişiye karşı işlenmesi

5- İşlenen birden fazla suçun TCK m. 43/III’te sayılan suçlardan birisi olmaması

6- Birden fazla suçun tek suç işleme kararına dayanması

BİRLİKTE FAİİLLİKE İLİŞKİN KOŞULLAR

1- Aynı fiile ilişkin karar alma

2- Fiilin birlikte işlenmesi

HAPİS CEZASININ ERTELENEBİLMESİNİN KOŞULLARI (TCK m. 51)

1- Ertelemeye konu ceza mahkumiyetinin belirli bir tür ve ağırlıkta olması

2- Daha önceki kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak

3- Yeniden suç işlenmeyeceği konusunda mahkemeye kanaat gelmiş olması

TEKERRÜRÜN KOŞULLARI (TCK m. 58)

1- Önceden işlenen bir suç nedeniyle kesin olarak mahkum edilmiş olmak

2- Yeni bir suç işlenmesi

3- Yeni suçun belirli bir süre içinde işlenmesi

KOŞULLU SALIVERMEDEN YARARLANMA KOŞULLARI (CİK m. 107)

1- Cezanın belli bir kısmının infaz kurumunda çekilmiş olması

2- İyi hal




 
HÜKMÜN AÇIKLANMASINI GERİYE BIRAKILMASI KARARININ KOŞULLARI (CMK m. 231)
1- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için karara konu olan suçun buna elverişli olması gerekir.
2- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için, sanığın bunu kabul etmesi gerekir.
3- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için, iki yıl veya daha az süreli hapis cezasına ve/veya adli para cezasına mahkumiyet durumunda söz konusu olur.
4- Hükmün açıklanmasının geriye bırakılması için sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum edilmemiş olması gerekir.
5- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaate ulaşılmalıdır.
6- Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.
7- Suç, uzlaşma kapsamında bir suç olmamalıdır.
 
EŞYA MÜSADERESİNİN KOŞULLARI (TCK m. 54/I)
1- Bir eşya mevcut olmalıdır
2- Eşya iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamalıdır
3- Kasten işlenmiş bir suç olmalıdır
4- Eşya;
                a- Suçun işlenmesinde kullanılmalı
                b- Suçun işlenmesine özgülenmeli
                c- Suçtan elde edilmiş olmalı
d- Suçun işlenmesinde kullanılmak için hazırlanmış ise kamu sağlığı ya da genel ahlak açısından tehlike  oluşturmalıdır
5- Oranlılık
6- Mahkumiyet
 
 

CEZA HUKUKU TEMEL KAVRAMLAR DİZİNİ

Hayali (Mefruz-Sözde) Suç: Kanunda tarif edilmemiş bir suçu işlemek anlamındadır.
Kuruntu Suç: Suç tipi kanunda vardır fakat kişi suçu işlemediği halde suç işlediğini sanmaktadır.
Özgü (Mahsus) Suç: Herkes tarafından işlenmesi mümkün olmayan ancak belirli bir sıfata veya niteliğe sahip kimseler tarafından işlenebilen suçlara özgü suçlar adı verilmektedir. Bu tip bir suçu işleyebilmek için bazı doğal veya hukuki niteliklerin bulunması gerekmektedir. İşkence yalnızca kamu görevlisi tarafından işlenebilir ve bundan dolayı faili bakımından özgü suç teşkil etmektedir. Eziyet ise herkes tarafından işlenmesi mümkündür.
Bağlı Hareketli Suçlar: Bazı suçlar ancak belli bazı hareketlerin yapılması ile işlenebileceği öngörülmüş ise, bunlara bağlı hareketli suçlar denir. Örneğin; yağma suçunu işlerken tehdit suçunun da işlenmesi bağlı hareketli suç teşkil eder.
Serbest Hareketli Suçlar: Suçun oluşması için bir hareket gerekliyse de, bu hareketin nasıl olması gerektiği konusunda belirleme yapılmamışsa, serbest hareketli suçlar söz konusu olur. Örneğin; kasten öldürme suçu. Bıçaklamak, yakmak, yüksek bir yerden atmak, boğmak, vurmak vs. hareketlerle işlenebilir. Bu suçlarda hareketin mutlaka belli bir biçimde gerçekleştirilmesi aranmamaktadır.
İcrai Suçlar: Failin, ancak aktif bir davranış içinde bulunması ile işlenebilen suçlardır. Örneğin, kasten öldürme, kasten yaralama suçları buna örnektir.
İhmali Suçlar: Hukuksal açıdan kişiden beklenen hareketin gerçekleştirilmemesidir. Burada fail, hukukun kendisinden beklediği davranışı, bunu yapabilecek durumda olduğu halde yapmamakta ve nedensellik gelişimine müdahale etmemektedir.
Gerçek İhmali Suçlar: Belirli bir davranışta bulunma zorunluluğu suç tipinde öngörülmektedir. Cezalandırma da, hukuksal açıdan yapılması gerekenin ihmal edilmesinden, suç tipinde öngörülen emre karşı gelinmesinden kaynaklanır. Gerçek ihmali suçların faili, suç tipinde bir nitelemeye gidilmediği sürece herkes olabilir.
Görünüşte İhmali Suçlar: Gerçek ihmali suçlardan farklı olarak görünüşte ihmali suçlar, kanunda ayrıca tanımlanmaz. Burada aslında aktif bir hareketle işlenebilen bir icrai suçun, objektif olarak kendisine yüklenebilir biçimde hukuksal yükümlülüğü ihlal etmek suretiyle işlenmesi söz konusu olup, fail kendisinden beklenen icrai davranışı gerçekleştirmemesi nedeniyle sorumlu tutulmaktadır. Görünüşte ihmali suçlarda, gerçekleştirilmesi durumunda neticeyi önleyebilecek bir davranışın gerçekleştirilmemesi söz konusudur. Failden gerçekleştirilmesi beklenen davranış, tipik neticenin ortaya çıkmasını engelleyebilecek bir davranıştır.
Tek Hareketli Suçlar: Suçun tanımında öngörülen neticenin tek bir hareketle meydana getirilmesi kabul edilmişse, tek hareketli suç söz konusudur. Örneğin; hırsızlık.
Seçimlik Hareketli Suçlar: Suçun, suç tanımındaki hareketlerden bir veya birkaçının gerçekleştirilmesiyle işlenebildiği suçlara denir. Örneğin; cinsel saldırıda bulunan Ömer önce parmağını ve sonra penisini…
Birden Fazla Hareketli Suçlar: Tipikliğin gerçekleşmesi için birden fazla hareketin gerçekleşme şansı aranmış ise birden fazla hareketli suç söz konusu olur.
Sırf/Salt Hareket (Neticesi Hareketle Bitişik Suç) Suçu: Dış dünyada bir değişiklik anlamında ayrı bir neticenin gerçekleşmesinin aranmadığı suçlardır. Bu suçlarda tipiklik kanunda tanımlanın hareketin yapılmasıyla birlikte gerçekleşmektedir. Örneğin; hakaret, tehdit suçu.
Tehlike Suçu: Suçun konusu üzerinde zarar tehlikesinin meydana gelmesinin netice olarak yeterli sayıldığı suçlardır.
Zarar Suçu: Hareketin yönelmiş olduğu konuda bir zararın meydana gelmiş olmasının arandığı suçtur.
Ani Suç: Hareketten doğan neticenin devam etmeyip derhal sona erdiği suçlardır. Tipte yer alan tüm unsurların gerçekleşmesi ile birlikte, suç hem tamamlanmakta ve hem de sona ermektedir.
Kesintisiz Suç: Hareketten doğan neticenin bir süre devam ettiği suçlardır. Kesintisiz suçlarda ya hukuka aykırı bir durum ortaya çıkmakta ya da hukuka aykırı bir durumu önlememe söz konusudur. Kesintisiz suçlarda hukuka aykırı durumun meydana getirilmesi ile birlikte suç tamamlanmakta, hukuka aykırı durumun ortadan kalkmasıyla birlikte de bitmektedir. Bu suçlardan suçun tamamlanması ve sona ermesi anları birbirinden farklıdır. Kesintisiz suçtan söz edilebilmesi için, failin dilediği an neticeye son verebilmek olanağına sahip olması gerekmektedir.
İz Bırakan (Durum Suçları) Suçlar: Netice devam etmediği için ani bir suçtur. Ancak suç devam etmemekte ise de, suç sonucu meydana gelen kötülük devamlılık arz etmektedir. Buradan anlaşılacağı üzere neticenin devamı ile suçun devamı farklı şeylerdir.
Zincirleme Suç: Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda bir cezaya hükmedilmesidir. Örneğin; bakkal çırağının her gün kasadan 20 lira para çalması.
Bileşik Suç: Bir suç diğerinin ağırlatıcı sebebini oluşturmaktadır. Bu durumda, kendisinde ağırlatıcı sebep bulunan suçun niteliğinde ve adında herhangi bir değişiklik gözlenmez. Ancak artık bu suçun basit şekli söz konusudur. Örneğin; konuta yağma suçu. Yağma ve konut dokunulmazlığı ihlali bir arada yapılmaktadır. Ancak sonuçta suçun niteliğinde adı da değişmemektedir. Yağma. Keza suçun ağır hale gelmesine neden olan konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı da ayrıca bir ceza tayini söz konusu olmamaktadır.
Kalkışma Suçları: Cezalandırma bakımından suçun tamamlanmamış veya teşebbüs aşamasında kalmış olması arasında ayrım gözetilmeyen suçlara kalkışma suçları denir.
Alternatif Nedensellik: Alternatif nedensellikte birden fazla neden, birbirinden bağımsız olarak tek başına neticeyi gerçekleştirmektedir. Şart teorisine göre, bulunmaması durumunda neticenin gerçekleşmeyeceği şatlardan her biri netice bakımından nedensellik değerine sahiptir. Bu nedenle de davranışın, neticenin gerçekleşmesi bakımından birden fazla şarttan biri olması veya neticenin gerçekleşmesini çabuklaştırması veya kolaylaştırması yeterlidir.
Kümülâtif Nedensellik: Kümülâtif nedensellikte, birbirinden bağımsız birden fazla şart bir araya gelerek neticeyi gerçekleştirmektedir.
Varsayılan Nedensellik: Eğer başka bir sebep aynı anda neticeyi gerçekleştirecekti ise, varsayılan nedensellikten söz edilir. Şart olmasaydı, zaten bir başka şartın neticeyi gerçekleştirecek olması, o şartın nedensellik değerini ortadan kaldırmaz. Burada fiilen gerçekleşen neden göz önünde bulundurulur.
Öne Geçen Nedensellik: Hareketten önceki bir başka şart, hareketin önüne geçmekte ve önceki hareketten bağımsız olarak neticeyi gerçekleştirmektedir.
Tipiklikte Yanılma (TCK m. 30/I): Tipikliğin objektif nitelikteki unsurlarına yönelik olup kastı ortadan kaldırır. Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Tipiklikte yanılma, tipikliğin objektif nitelikteki unsurlarına aittir. Yani, dışarıdan algılanabilir konu ve olgular yanında, manevi olgular, düşünce dünyasındaki olay ve olgulardır. Tipiklikte yanılma, tipte yer alan herhangi bir unsura ilişkin olabilir.
Haksızlık Yanılması (TCK m. 30/IV): Norm düzeyinde bir yanılmadır. Bu tür bir yanılmanın konusu, fiilin haksızlığıdır. Haksızlık yanılması fiilin haksızlığı ile ilgilidir ve kusuru ortadan kaldırır (kaçınılmaz olması durumunda). İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi cezalandırılmaz.
Sapma: Fail, suçu, asıl gerçekleştirmeyi düşündüğü konu üzerinde gerçekleştirmek istemekte, ancak seçilen aracın yetersizliği veya kullanma hatası yüzünden ya da başka bir nedenle, istediği konu dışında aynı değerdeki başka bir konu üzerinde gerçekleştirmektedir.
İstenmeyen, fakat yapılan hareket dolayısıyla zorunlu olarak gerçekleşecek olan neticelerin de kasten işlenmiş olduğunu kabul etmek gerekir.
Fail hareketi yaparken istediği netice yanında daha başka neticelerinde gerçekleşebileceğini düşünür ve gerçekleşmesi halinde bu neticeleri de kabul etmiş olabilir. Burada da faildeki olası kast sebebiyle, neticenin faile yüklenmesi gerekecektir. İstenilen netice yanında daha başka neticelerin de gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmekle beraber, bunların gerçekleşmesi istenmemiş olabilir. Gerçekleşen bu istenmeyen neticelerden fail bilinçli taksir dolayısıyla sorumlu olur.
Fail gerçekleştirdiği netice yanında daha başka neticelerinde gerçekleşebileceğini düşünebilmesi ve bunları öngörmesi gerekirken öngörmemiş olabilir ki, burada da istenmeyen neticeler bakımından bilinçsiz taksir ile sorumluluğu kabul edilmelidir.
 
MEŞRU SAVUNMA (TCK m. 25/I) VE ZORUNLULUK HALİ (TCK m. 25/II) ARASINDAKİ FARKLAR
1- Meşru savunma ile zorunluluk hali arasındaki en önemli fark, saldırı veya tehlikeden korunma hareketinin yöneldiği kişi bakımındandır.
Meşru savunmada savunma, saldırgana karşı yapılırken; zaruret halinde, zaruret halinde bulunan kimse, tehlikeye gerçekleştirene değil de, “olayla herhangi bir ilgisi bulunmayan kusursuz kişiye” yönelmektedir.
2- Meşru savunma ile zorunluluk hali arasındaki önemli farklardan biri de, saldırının veya tehlikenin niteliği bakımındandır. Hâlbuki zorunluluk halinde “haklı veya haksız olarak nitelendirilme imkânı bulunmayan bir tehlike” vardır.
3- Meşru savunmada bir insandan kaynaklanan saldırı söz konusudur. Zaruret halinde ise bir tehlike söz konusu olup, bu bir doğa olayından, bir hayvandan ya da insan hareketinden kaynaklanabilir.
4- Bir diğer fark, saldırı veya tehlikeye sebebiyet verme noktasındadır. Meşru savunmada bir hakkın kullanılabilmesi için, savunmada bulunanın kusursuz olması şart değildir. Kusurlu hareket eden kural olarak meşru savunma hakkını kaybetmez. Buna karşılık zaruret halinde meydana gelen tehlikeye bilerek sebebiyet verilmemiş olması gerekir.
5- Meşru savunma ile zaruret hali arasındaki farklardan biri de, korunan yarar ile zarar verilen yarar arasında bir oran bulunması zorunluluğunun olup olmaması noktasındadır. Meşru savunmada kural olarak böyle bir oranın bulunmasının gerekli olmadığı bilinmektedir. Elbette bu oranda göz önünde bulundurulacak ise de önemli olan saldırının şiddeti, yoğunluğudur. Zaruret halinde ise tehlikeden kurtulmak isteyen kişi, tehlikenin oluşturulması hususunda hiçbir kusuru olmayan üçüncü kişilere zarar verebildiği için, tehlikeden kurtulmak isteyenin kurtulmak istenen hakkın değeri ile zarar verdiği değer arasında bir oran aramak zorunludur. Korunan yararın değeri, zarar verilen değerden daha yüksek olmalı ya da en azından bu değerler eşit bulunmalıdır.
6- Meşru savunmada saldırgana verilen zararın tazmini mükellefiyeti bulunmadığı halde, zaruret halinde işlenen fiilin hedefi tehlikeyle bağlantısız olan, masum kişiler olduğundan ve zaruret hali sadece kusurluluğu kaldıran bir sebep olduğundan tazminat mükellefiyeti bulunmaktadır.
7- Meşru savunmada saldırıya uğrayana, kaçma yükümlülüğü yüklemez ise de, zorunluluk halinde kaçmak suretiyle tehlikeden korunma imkanı varsa, fail zorunluluk halinden faydalanamaz.
 

KİŞİLERE KARŞI SUÇLAR

A.HAYATA KARŞI SUÇLAR

1.KASTEN ÖLDÜRME SUÇU (TCK m.81vd)

Tck md 81 kasten öldürme suçunun temel biçimini düzenlemekte, m82 ise nitelikli hallerine yer vermektedir.
a.korunan hukuksal yarar: kasten öldürme suçlarında korunmak istenen hukuki yarar,yaşama hakkı buna karşılık maddi konu yaşayan bir insandır.bu yönüyle söz konusu hükümler herkesin yaşama hakkını güvence altına
alan Anayasa m.17/1 ve AİHS m.2 de yer almıştır. Yaşam hakkının aynı zamanda toplumsal değer olması,kişinin bu hak üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesine engel olmaktadır.
b.fail ve mağdur:
ba.fail: herkes bu suçun faili olabilir. Bununla birlikte fail ile mağdur arasındaki belirli bir dereceye kadar olan yakın akrabalık ilişkisi cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren nitelikli bir haldir.
bb.mağdur: suçun maddi unsurunu oluşturan hareketin gerçekleştirildiği sırada yaşıyor olmak koşuluyla herkes bu suçun mağduru olabilir. Bura da önemli olan husus yaşamın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğidir.
                TCK’ya göre yaşam doğumla başlar. Peki bu doğum anı nasıl belirlenecektir. Doğum anı normal doğumlarda doğum sancılarının başladığı an, sezaryen doğumlarda ise karnın açıldığı an olarak kabul edilmektedir. Yani tmk da kabul edilen tam doğuma gerek yoktur.
Çocuğun ucube olması , ciddi deformasyonlara sahip olması , yaşama yeteneğine sahip olmaması bu açıdan önem taşımaz. Bu bakımdan yaşatmaya değmez görülen yeni doğan bir çocukta bu suçun mağduru olabilir. Önemli olan çocuğun doğumdan sonra kısa bir süre yaşamış olmasıdır.
                Kasten öldürme ve çocuk düşürme suçları gerek korunan hukuksal yarar gerekse suçun konusu bakımından birbirinden ayrılır. Buna göre çocuk düşürme suçları doğmamış bir kişiye yönelikken, kasten öldürme suçunda ise doğmuş bir kişi söz konusudur. Hamile bir kadın çocuğunu düşürmesi için darp edilirse tck m99/1 deki çocuk düşürtme suçu oluşur. Şayet böyle bir kasıt olmaksızın bu fiil işlenirse ve bunun neticesi olarak çocuk düşerse 87/2 deki kasten yaralama suçunun nitelikli hali oluşur. Kadının gebe olduğu bilinmiyorsa veya bilinmekle birlikte netice olarak çocuğun düşmesi öngörülebilir değilse burada ise fail sadece kasten yaralamadan sorumlu olur.
                İnsan yaşamının ne zaman sona ermiş sayılacağı hususunda öğretide tartışma vardır. Bugün öğretide hakim olan görüş beyin ölümün gerçekleşmesidir. Beyin fonksiyonları geri döndürülemeyecek derecede harap olmuş bir kişi hukuksal açıdan ve tibbi açıdan ölü sayılmıştır. Kişinin diğer sistemlerinin çalışıyor olması bir önem taşımayacağı gibi kasten öldürme suçu yaşayan bir insana karşı işlenebileceğinden hekimlerin böyle hastaların fişini çekmesi kasten öldürme suçunu oluşturmaz.
                Kasten öldürme suçu yaşayan bir kişiye karşı işlenebileceği için ceset bu suçun konusunu oluşturmaz. Öldürülmek istenen kişi önceden ölmüşse burada elverişsiz teşebbüsten söz etmek gerekir.
                Bu suçun faili ve mağduru aynı kişi olamaz. Bununla birlikte öldürmeye yönelik hareketin bizzat mağdura yaptırılması durumunda dolaylı faillik söz konusudur. Ör: bir kişiyi silah zoruyla intihara sevk etmek. Bizim kanunumuz intihara yönlendirmeyi de ayrıca cezalandırma yoluna gitmiştir. Nitekim tck m84/4 te bu belirtilmiştir. Buna göre:’işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.’ Burada kasten öldürme bakımından özel bir dolaylı faillik söz konusudur.
c.maddi unsur:bir başkasının yaşamını yoketmeye yönelik herhangi bir hareket bu suçu oluşturabilir. Bu bakımdan kasten öldürme serbest hareketli bir suçtur. Hareket ile netice arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır. Şart teorisine göre fail ölüm neticesinin gerçekleşmesi için mutlak olan bir şartı yerine getirmiş ise nedensellik bağının bulunduğu kabul edilir.
                Failin mağdurun yaşamını uzatmaya yönelik hareket’ gerçekleştirmemesi durumunda da bu suç oluşur. Bu özellikle hekimin hastaya müdahale etmemesi durumunda gündeme gelir. Bununla birlikte böyle bir durumda failin neticeyi önleme hukuksal yükümlülüğü altında olması aranır. Zamanında yapılan müdahale ile hastanın yaşamı büyük bir olasılıkla uzatılacağı kabul edilebiliyorsa, hekimin bu suçtan dolayı cezalandırılması yoluna gidilmelidir.
                Suçta kullanılan araç önemli değildir. Ölüm neticesini gerçekleştirmeye elverişli her türlü araçla bu suç işlenebilir. Kullanılan araç manevide olabilir yeter ki kullanılan araçla gerçekleşen ölüm neticesi arasında nedensellik kurulabilsin ve geçekleşen ölüm faile isnat edilebilsin.
                Kasten öldürme suçunun ihmali hareketle işlenmesi durumunda da tck m.82’de öngörülen nitelikli haller uygulama alanı bulur. Söz gelimi oğlunun yaşamını kurtarmak için kan nakli yapılmasını isteyen doktora engel olan kişi icrai bir hareketle kasten öldürme suçunu işlemiş sayılır. Burada yalnız şu vurgulanmalıdır. İhmali suçun faili herkes olamaz. Bu anlamda faile özgü bir suç burada gündemdedir. Fail hukuki yükümlülük altında olmalıdır. Söz konusu yükümlülüğün kaynağı kanun,sözleşme veya failin önceki yükümlülüğüne aykırı tehlikeli davranışı olarak ortaya çıkabilir. Bundan başka failin ölüm neticesini önleme olanağına da sahip olması gerekir. Bunun için sübjektif ölçülere bakılmalıdır. Ayrıca faile bu netice arasında uygun illiyet bağı mevcut olmalı ve faile bu davranışı objektif olarak isnad edebilmemiz lazımdır. Şayet sonradan eklenen sebepler tek başına söz konusu neticeyi gerçekleştirmeye elverişli ise artık fail bu meydan gelen netice sebebiyle sorumlu olmaz.
Objektif isnadiyet: YÖNLENDİREBİLİRLİK , EGEMEN OLABİLİRLİK , NEDENSELLİK.
d.manevi unsur: kasten öldürme suçunda genel kast yeterlidir. Burada kast doğrudan olabileceği gibi olası kastta olabilir. Eğer fail hareketinin tipik neticeyi gerçekleştireceğini ciddi olarak öngörüyor ve bu neticeyi kabulleniyorsa olası kasttan söz edilir. Olası kast ve bilinçli taksir ayrımı yapılmalıdır. Genel olarak fail neticenin meydana geleceğini mümkün görmüş ancak kendisi tarafından asıl istenen neticeye erişmek için ölüm neticesini göze almış ve buna rağmen hareket etmişse olası kast ; eğer fail ölüm neticesinin gerçekleşeceğini mümkün görmüş ancak herşeyin yolunda gideceğine güvenip hareket etmişse o zaman burada da bilinçli taksir vardır. Ceza tayin edilirken failin kastı çok önemlidir eğer fail yaralamak için eylemini gerçekleştirmiş ama bu yaralama eylemi sonucunda ölüm gerçekleşmişse bu durumda sorumluluğu yaralamaya yöneliktir. Bununla birlikte eğer bu ağır neticenin gerçekleştirebileceğini öngörmüş ise en azından taksir düzeyinde kusuru varsa neticesi yüzünden ağırlaşmış yaralama suçundan dolayı cezalandırılır. Failin kastı durumunda şüphe olursa fail lehine yorum yapma yoluna gidilecektir.
                Failin asıl elde etmek istediği neticeye zorunluluk bağı ile bağlı bulunan, onun maksadını oluşturmasa da, hareketin yapılması durumunda zorunlu olarak gerçekleşen bu diğer neticeler bakımından da, isteme unsuru gerçekleşmiş sayılır, doğrudan kast söz konusu olur. Sapma durumunda fail haksız tahrik durumunda indirimden yargıtayın yeni kanun zamanındaki uygulamasıyla yararlanması yolu kapatılmıştır.
e.hukuka aykırılık unsuru:kasten öldürme kanunun verdiği yetkiye dayanarak gerçekleşmiş ise hukuka aykırı değildir. Burada silah kullanma yetkisinin ve kimlerin silah kullanabileceği düzenlenmiştir.(PVSK).
Silah kullanılmasını, önlemek istenen tehlikenin ağırlığı ile orantılı olmalıdır. Bu durumlarda dahi kişiye en az zarar verecek şekilde bu silahın kullanılması gerekmektedir. Silah kullanma ultima ratio (son çare) olarak olayda uygulanmalıdır. Tartışılması gereken bir diğer konu da meşru savunma halinde özellikle salt mülkiyeti korumak için yapılan öldürme fiillerinde durum ne olacaktır. Meşru savunma açısından herhangi bir hak korunabileceği söylenmişken burada meşru savunmada aranan oran ilkesine aykırı bir davranış hukuka aykırı olacaktır. Bununla beraber meşru savunmada mazur görülebilecek heyecan, korku ve telaştan ileri gelmiş olan bir sınır açılması söz konusuysa sınırın aşılması her halde kasıtlı değilse fiil hukuka aykırı sayılabilir. Diğer bir hukuka uygunluk nedeni de ilgilinin rızasıdır. Yaşam üzerinde serbestçe tasarruf edilebilir nitelikte bir hak olmadığı için ilgilinin rızası bu suçta hukuka aykırılığı ortadan kaldırmaz. Ötenazi, tıbben şifasız ve kurtuluşu olanaksız bir hastalığa yakalanan ve acı çeken bir kimsenin acılarını dindirmek amacıyla öldürmek veya ölümünü çabuklaştırmaktır. Ötenazinin  öldürmeden farkı sadece hekim tarafından işlenebilmesidir. Yine intihara yönlendirmede intihar kararı alan kişi bizzat eylemi yapmakta iken ötenazide bir başkası eylemi gerçekleştirmektedir. Mağdur, ölümünü veya ölümünün çabuklaştırılmasını talep etmiş olsa bile, bu durum faili kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırmayı engellemez. Buna karşılık onurlu ölme hakkına ve hasta hakları yönetmeliği m.14’te öngörülen hekimin hastanın acılarını dindirme yükümlülüğüne dayanarak dolaylı ötenazinin cezalandırılmaması gerekir.
f.nitelikli haller: bu maddedeki nitelikli haller seçimlik olduğu için olayda birden fazla nitelikli halin gerçekleşmesi durumunda iki ayrı ceza değil tek bir ceza verilip ceza ağırlaştırılacaktır.
1.suçun tasarlayarak işlenmesi: bu konuda iki teori vardır. Bunlardan ilki soğukkanlılık teorisidir. Bunun iki unsuru vardır :
-suç işleme kararı ile hareket zamanı arasında bir zamanın geçmiş olması
-failin soğukkanlılıkla hareket etmesi
İkincisi ise plan kurma teorisidir, bununda iki unsuru vardır : birincisi suç işleme kararı ile hareket zamanı arasında bir zamanın geçmiş olması ve ikincisi ise bu geçen zaman içinde failin suç işleme araçlarının seçip, suçu nasıl işleyeceğini planlamasıdır.
                Suç işleme kararı koşula bağlıysa tasarlamadan söz edilemez. Buna karşılık icra anı koşula bağlı olabilir. Yargıtay’a göre haksız tahrik ile tasarlama aynı olayda bir arada bulunabilir. Ancak burada bir suçta tasarlama var diyebilmemiz için dikkat edilmesi gereken iki unsur vardır.
-kronolojik unsur: öldürme kararı ile bunu gerçekleştirmesi arasında belli bir süre geçmelidir. Bu süre alınan kararı düşünmeye yetecek bir süre olmalıdır.
-ideolojik/psikolojik unsur: failin ruhi dünyasında, sabit ve geri dönüşü olmayan nitelikteki suç işleme kararlılığı süregelmeli ve kesin olmalıdır.
2.suçun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi: salt insan yaşamının ortadan kaldırılmasından duyulan zevki tatmin etmek canavarca his olarak kabul edilmektedir. Ölüm neticesini gerçekleştirmek bakımından zorunlu olmayan ve sırf mağdura acı ve ıstırap vermek için yapılan hareketler eziyet çektirme sayılmaktadır. Buruda bir sorun karşımıza çıkmaktadır. 82/4 ile 95/4 ayrımını yapmak gerekmektedir. Bu ayrımı yaparken failin kastı çok önemlidir. Eğer failin kastı öldürmeye yönelikse 82/4 uygulanır. Fakat failin kastı eziyet çektirmeye yönelik olupta mağdur bu eziyet sonucunda ölürse bu durumda failin kastı eziyet etmek olduğundan sorumluluğu 95/4 tendir.
3.suçun yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer,biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle işlenmesi 4.suçun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi: burada failin yanılması durumunda başka bir kişi zannedip kardeşini öldürürse bu yanılmasından yararlanacak nitelikli hal onun için uygulanmayacaktır. Yine iştirak halinde işlenen suçlarda, nitelikli hal , yalnızca kendisinde bu neden bulunan suç ortağı için geçerli olacaktır. Ayrıca burada kanun üst soy veya altsoy ilişkisi bakımından bir ayrıma gitmemiştir. eş tmk anlamında kurulan ilişkiyi ifade etmektedir. Bu ilişkinin suçun işlendiği sırada devam ediyor olması gerekir. İmam nikahlı evlilikler yok hükmünde olduğu için bu nitelikli hal uygulanmaz. Kardeşler konusunda hem annenin hem de babanın bir olmasına gerek yoktur.
5.suçun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi: çocuk deyiminden anlaşılması gereken, suçun maddi unsurunu oluşturan öldürmeye yönelik hareketin gerçekleştirildiği sırada 18 yaşını doldurmamış olan kişidir. Beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kişiden anlaşılması gereken: sakatlık, aşırı yaşlılık, uyku hali, bilinçsizlik, görme özürlü olma, narkoz,
alkol veya uyuşturucu madde etkisinde bulunma anlaşılmalıdır. Ayrıca bu durumların yanında bu nitelikli halin uygulanabilmesi için mağdurun kendini savunamıyor olması da gerekir.
6.suçun gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi: burada sadece kadının gebe olması yeterli değildir. Ayrıca gebe olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Yani nitelikli halin uygulama alanı iyice daraltılmış olmaktadır. Örneğin fail olası kastla bu suçu işlerse bu nitelikli hal uygulanmayacaktır.
7.suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi: tck md.6 da kimlerin kamu görevlisi sayılabileceği belirtilmiştir.
Salt mağdurun kamu görevlisi olması nitelikli halin uygulanması için yeterli olmayıp, aynı zamanda suçun mağdurun yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmiş olması da gerekir.
8.suçun bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak veya yakalanmamak amacıyla işlenmesi: burada kasten öldürme suçu araç diğer suç ise amaçtır. Amaç suç ile araç suç olan kasten öldürme açısından bileşik suçtan söz edilebilmesi için aranan koşul diğer suçun kanunda açıkça böyle bir ilişkiye gireceğinin gösterilmesi lazımdır. Bu olmadığı için ikiside cezalandırılır.
9.suçun bir suçu işleyememekten duyulan infialle işlenmesi: suçun işlenmesine engel olmak isteyen kişi öldürüldüğü zaman gündeme gelir.
İşleyememekten söz edildiği için amaç suçun icra hareketlerine başlanılmış ancak henüz tamamlanmamış olması gerekir.
10.suçun kan gütme saikiyle işlenmesi: kan gütme, failin önceden öldürülen bir kişinin intikamını almak için ilk öldürme fiilinin ortaya çıkardığı öfke ve üzüntünün etkisinden kurtularak öldüren kişi veya onun mensubu olduğu aileden ya da gruptan bir veya birden fazla kişiyi görev bilinciyle öldürmesidir. Burada amaç kan davalarını önlemektir. Yargıtay ölçütlerine bakılacak olursa kan gütme saikiyle bir kişinin bir kişiyi öldürmesi mümkün görünmemektedir. Kan gütme saikinin olduğu yerde zaten tasarlama da olacağından bu nitelikli halin olmasının zaten pek bir faydası yoktur.
Yargıtayın bu konudaki görüşleri için bk.teorik ve pratik ceza özel hukuku,m.ruhan erdem sy 171-173
Kan gütmenin bir nitelikli hal olarak kabul edilmesi nedeniyle haksız tahrik ve kan gütme bir arada uygulanamaz. Bununla birlikte olayda kan gütme saikinin olması takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına da
engel değildir.
11.suçun töre saikiyle işlenmesi: töre saiki, bir töreyi yerine getirmek adına aile meclisi tarafından alınan bir öldürme kararına dayanarak namus temizlemek amacıyla öldürme olayının gerçekleşmesidir. Fakat kan gütme saikinde belirttiğimiz gibi burada da tasarlamanın olduğu aşikardır. Burada yapılması gereken bir ayrımda töre saiki ile namus saiki arasındadır. Namus saiki daha geniş bir kavramken, töre saiki gerek aile meclisinden çıkması gerekse koşulları yüzünden bireysel niteliktedir. Yargıtay önceleri namus saikiyle olaylara yaklaşırken son zamanlarda bunun içeriğini daraltmıştır. Töre saiki ile haksız tahrik aynı olayda birleşemez zira haksız tahrikin unsuru olan haksız fiil burada yoktur. Sapma sonucunda kast edilenden başka bir kimse öldürülecek olursa bu nitelikli hal yine de uygulanmalıdır.
Uygulamada hakimleri en çok zorlayan konu; somut olayda, kasten yaralama suçu mu, kasten öldürmeye teşebbüs suçu mu oluşmuştur.? Bu durum failin kastının belirlenmesi ile ilgilidir. Yargıtay bu konuda, olay öncesi, olay sırası, olay sonrası bütün koşulları birlikte değerlendirip sonuca ulaşmaya çalışıyor. Olay öncesi: Acaba, faille mağdur arasında öldürmeyi gerçekleştirecek bir husumet var mı, yok mu? Ama tek başına bu husumet kastı belirleyemez. Diğer kriterlerle de bunu desteklemek lazım. Olay Sırası: kullanılan aracın türü ve etki mesafesi gözönünde bulundurulur. Makinalı ile ateş etmişse, kastım yaralama idi diyemez veya iki araçtan birini tercih etme durumunda, en fazla zarar vereni seçmişse, kast öldürmeye yönelik diyebiliriz. Somut olayda aracın(silahın) tecihi yanında kullanma biçimi de önemlidir. Mesela, bir kez mi 7 kez mi ateş etmiş. Ama bir kez ateş de tek başına belirleyici değil; niye bir kez ateş etmiş ona bakılır. Acaba zorlayıcı engeller yüzünden mi bir kez ateş etmiş. Varsayalım ki, 5 kez ateş etme imkanına sahipken 1 kez ateş etmiş. Bu bazen nasıl olsa neticeyi aldım düşüncesinden de ileri gelebilir. (kafasına sıkmış). Özellikle kesici ve delici aletlerin nasıl kullanıldıkları da önemli. Bıçağın kullanılış biçiminden de kastı tayin edebiliriz. Birden fazla ama yüzeysel bıçak darbesi şeklinde bıçağı kullanmak da var, doğrudan doğruya saplamak da. Vücutta meydana getirilen yaraların yeri ve derinliği de bir başka kriter. Özellike yeri çok belirleyici. (belden aşağı-belden yukarı). Üç bölge Yargıtayca tehlikeli bölge addediliyor: kafa, göğüs boşluğu, karın boşluğu. Özellikle bu bölgeler hedef alınmışsa, Yargıtay, kastın öldürme olduğunu kabul ediyor. Ama failin özellikle o bölgeleri seçebilme olanağına da sahip olabilmesi gerekiyor. Dolayısi ile hedef kendisine uzak veya mobil olduğu için fail, tesadüfen ölümcül bölgeye tesadüf ettirmiş olabilir. Dolayısıyla tek başına yaranın yeri de kastı tayin etmek için yeterli değildir; o bölgenin özellikle hedef seçilmiş olması lazım. mesela; bıçağı, bacağa vurma imkanı varken doğrudan doğruya mağdurun karnına saplayan failin kastı, yaralama olamaz.
Sapmada, fikri içtimaya göre ceza belirlenir. Sapmada, asıl hedefteki kişi bakımından teşebbüs aşamasında kalmış kasıtlı bir suç diğer gerçekleşen netice bakımından ise tamamlanmış takisrli bir suç oluşur. g.görünüş biçimleri: bu suça teşebbüs mümkündür. Olası kastta ise öğretiye göre teşebbüs hükümleri uygulanmaz. Tck uygulaması bakımından kasten öldürme suçunda gerçek içtima kuralları uygulama alanı bulacaktır. Burada zincirleme suç kurallarının uygulanması pek de olası görülmemektedir. Zaten 43/3 e göre bu suçta zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. İştirak konusunda birlikte faillik gündeme gelebilir. Ayrıca yardım etme, azmettirme gibi kurumlarda bu suç için geçerlidir.
Birlikte Faillik
Sübjektif unsur                                objektif unsur
-fiile birlikte                                       -fiili
işleme kararı alma                            birlikte işleme

2.İntihara Yönlendirme Suçu (TCK m.84):

İntihar suç olmadığına göre, intihara iştirak edeni de iştirakte bağlılık kuralı gereği cezalandırmak mümkün olmaz. Yani, suça iştirakten söz edebilmek için, ortada, kasten ve hukuka aykırı, tipe uygun bir fiilin bulunması zorunludur. İşte o nedenle bir kişinin intiharına yardım etmeyi kanun bağımsız bir suç olarak düzenlemiştir. Ancak intihara yönlendirme bir netice suçu oladığı için suçun oluşmasında neticenin gerçekleşmesi zorunluluğu aranmaz. Bu cezanın ağırlaştırılması sebebidir.
Bu suçta korunan hukuksal yarar yaşama hakkıdır. Ayrıca burada kasten öldürmenin nitelikli halleride uygulanmamalı.
a.maddi unsur: bu suçta 4 tane seçimlik hareket düzenlenmiştir.
-azmettirme
-yardım etme
-teşvik etme
-intihar kararını kuvvetlendirme
Bir kişi cebir, hile , tehditle intihara sevk edilmişse burada artık kasten öldürme suçu söz konusudur.
Birinin intiharına sadece engel olmamak bu suçu oluşturmaz. Bununla birlikte bu kişi hukuksal yükümlülük altında ise bu durumda garantörse ihmali bir hareketle kasten öldürme gündeme gelebilir.
İki sevgili birlikte intihara kalkışıyor ve biri ölmüyor. Sağ kalanın durumu ne olacak, doktrine göre, birlikte intihar kararı alanlardan sağ kalanı cezalandırmak mümkün olmaz. İntihara yardımda, taksir derecesinde taksir derecesinde bir kusurun olması yeterli.Failin ölüm neticesini isteyip istememesi önemli değildir.
İntihara özendirici nitelikte yorum, haber, yayın yapılması hali, m.84/3 te ele alınmış. Burada kastedilen, belli bir kişiyi değil, toplumun geneline yönelik bir teşvikin varlığı. Buradaki alenilikle, belirsiz sayıdaki kişilere çağrı katediliyor.
b.nitelikli haller: kasten öldürmedeki nitelikli hallerin burada uygulanmayacağını söylemiştik. Burada intiharın gerçekleşmesi durumunda cezanın ağırlaştırılacağı 84/2 de öngörülmüştür. Ayrıca 84/4 te işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri inrihara sevk edenler ve cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler bakımından tck 82deki nitelikli hallerin uygulanması mümkün olmalıdır.
c.özel görünüş biçimleri: bu suça kural olarak teşebbüs mümkün değildir. Ancak 84/4 e dolaylı fail olarak katılmak mümkün gözükmektedir. Yine içtima açısından tck84/4 bakımından gerçek içtima hükümleri uygulanmalıdır.

3.Taksirle Öldürme(TCK m.85):

fail öngörülebilir ve önlenebilir ölüm neticesini öngörmediği için gerçekleşen ölüm neticesi yüzünden sorumlu tutulmaktadır. Buradaki durum özen yükümlülüğüne aykırılıktan dolayı failin sebep olduğu ölüm neticesidir. Bu yükümlülüğe aykırılık birden fazla kişinin ölümüne neden olsa dahi fail, ayrı ayrı taksirle öldürmeden sorumlu
tutulmaz. Ama cezası ağırlaştırılır. Arbası ile hızla giderken başka bir araca çarpıp iki kişinin ölümüne neden olan fail, iki ayrı taksirle öldürme suçu işlemiş olmaz. Ama cezası ağırlaşır.
Yapılan davranış ile netice nedensel olamalıdır. Ihmal edilen hareket yapılmış olasaydı, neticenin gerçekleşmemesi olasılık dahilinde ise davranış nedenseldir.
 Taksir nedir? Fail, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesidir. Herkes tarafından öngörülebilecek bu ölüm neticesini öngörmemiş olmasıdır. Özen yükümlülüğünün kriterleri her somut olayın kendi özelliğine göre tecrübi bilgiler esas alınarak çıkartılır. Öngörülebilirlik, sorumluluğun sınırını oluşturur. Öngörülmez bir netice söz konusu ise işte o zaman durum değişir. herkesin öngörebileceği neticeyi fail de öngörmüşse bilinçsiz taksir değil; bilinçli taksir oluşur. Yani fail, bu neticeyi öngörmüş ama her şeyin yolunda gideceğini sanmışsa neticenin gerçekleşmeyeceği güveni ile hareket etmişse bilinçli taksirden söz ederiz. Fail bu gibi durumlarda şansına güvenir. Sıfır mesafeden araba sollamak gibi. not: taksirli suçlarda teşebbüs olmaz.
Örneğin:bir sağlık personeli ihmali nedeniyle bir hastanın ölümüne yol açarsa m257/2 deki görevi kötüye kullanma değil duruma göre m83 veya 85 ten sorumlu tutulur.
taksirin koşulları:
1.objektif dikkat ve özen yükümlülüğü ihlali
2.öngörülebilir bir netice
3.nedensellik ve objektif isnadiyet
4.kusur
Taksirli suç bakımından da netice ile failin davranışı arasında nedenselliğin kurulması gerekir. şart teorisi burada da geçerli. Objektif isnadiyet taksirli suçlarda ayrı bir özellik gösterir. Şöyleki, fail dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etmiş olsa idi, bu netice yine de gerçekleşirdi diyorsak, bu netice ile failin hareketi arasında neden sonuç
ilişkisi kurmak ve neticeyi objektif olarak faile isnat mümkün olmaz. Taksirli suçlar ele alınırken “kusur” da ele alınacak. Talsirli suç tespit edilirken failin eğitim durumu, yetekleri bilgi ve becerileri dikkate alınacak. Özen
yükümlülüğüne uygun hareket edip etmediğine dair kullanılan ölçüt objektif iken, kusurla ilgili ölçüt, subjektiftir. Kusurda fail esas alınır, onun bilgi beceri ver yeteneği acaba neticeyi önleyebilir miydi diye bakılır.
Bu taksirli davranıştan dolayı gerçekleşen netice, faili cezalandırmayı gerekli kılmayacak şekilde failin durumunu ağırlaştırıyorsa, o zaman fail sorumlu tutulamaz. Yani fail ile ölümüne sebep olduğu kişiler arasında bir ailevi ilişki varsa fail zaten mağdur olmuştur 22/son, bu nedenle faile bir de ceza verilmez. Bilinçli taksirle ölüme neden olmuşsa cezada indirim yapılır.

B.VÜCUT DOKUNULMAZLIĞINA KARŞI SUÇLAR

1.KASTEN YARALAMA (TCK m.86):

bu suçta korunan hukuki yarar beden bütünlüğüdür. Beden bütünlüğünün hem fiziki hem de psikolojik yönü
vardır. bu suçun oluşması için yapılan hareket vücuda acı vermeli, sağlığı bozmalı, veya algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmalıdır. Bunlar seçimlik hareketlerdir bu suçun işlenmesi bakımından.
Kasten yaralamada dolaylı faillik olabilir; örneğin, almanyada gerçekleşen bir olayda, kasap çırağını cezalandırmak için onun domuz bağırsağı yemesine neden olmuş.
a.maddi unsur: Hareketin vücuda acı vermesi lazım, vücuda yapılan bu müdahale belli bir önemlilik boyutuna ulaşmalıdır. Vücuda yapılan etki, basit tıbbi müdahele ile giderilibiliyor ise, ceza indirilir. Yargıtay tokat atmayı kasten yaralama suçu olarak değerlendirmiyor.
Sağlığı bozma, illa bir hastalıkk oluşması demek değil, beden mekanizmasının bozulması, sağlığın bozulmasıdır, hastalık oluşması nitelikli halidir.
Bazı kamu görevlilerinin zor kullanma yetkilri vardır, bunlar sınırı aşarsa, kasten yaralama hükümlerine tabi olurlar. Ama suç, kasten yaralama değil, yetkide sınırı aşmadır.Mağdur, kamu görevlisi de olabilir. Bu durumda işlenen suçla yerine getirilen kamu görevi arasında nedensellik olmalıdır.
b.nitelikli haller:Suçun silahla ,işlemesi nitelikli haldir. Hayvan silah değildir. Taş, sopa, özel bir tehlike oluşturmuşsa silahtır. Örneğin otomobil silah değildir ama, silah olarak kullanılabilir. Birisinin kafasını duvara vurursa duvar silah olur mu, hayır, silahın taşınır olması gerekir. yargıtay, aletin kendi foksiyonu ile kullanılması durumunda o aleti silah kabul ediliyor mesela, tabancanın kabzası ile vurmak olayda silah kullanılmış anlamı taşımıyor. Yargıtay, otomobili, çay bardağını silah saymamış. Bir aracın silah sayılıp sayılmaması, somut olaydaki kullanım biçimine bakarak anlaşılır. Vücut bizatihi silah değildir.
Kasten yaralamadan dolayı ölüm neticesi meydana gelmişse, bunun neticesi itibari ile ağırlaşmış suç sayılması için yani kasten adam öldürmek sayılmaması için; failin kastının yaralamaya yönelik olması gerekir. neticenin de öngörülebilir bir netice olması lazım ve failin bu netice itibari ile taksiri olması lazım. öngörü sınırlarının ötesinde olan bir netice faile yüklenemez. Yani yaralama sonucunda meydana gelen ölüm neticesi faile objektif olarak isnat da edilebilmeli. Mesela, kişi eşini dövmüş ve dayak yiyen eş, canından bezmiş ve kendini balkondan atarak intihar etmiş veya basit bir yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olabilir. Kronik kalp hastası ile failin arasında tartışma meydana geliyor, fail, onu yakasından tutup sağa sola çektiriyor. Ama kalp hastası yığılıp kalıyor ve ölüyor. Faili nasıl cezalandıracağız bu durumda, 87/4 (yaralamanın ölümle sonuçlanması) burada uygulanmaz, çünkü kanun basit yaralama sonucunda meydana gelen öldürme suçunun nasıl cezalandırılacağının cevabını vermiyor. Nitelikli yaralama sonucunda oluşan ölüm neticesinin nasıl cezalandırılacağını belirtiyor sadece. Öyle ise ne yapacağız, ceza hukukunun genel kriterlerine göre değerlendirme yapmalıyız. Yani neticenin objektif olarak faile isnat edilip edilemeyeceğine bakmalıyız.
Hem kasıtlı hem de taksirli suçlar bakımından, neticeden failin sorumlu tutulup tutulamayacağının olmazsa olmaz koşulu objektif isnadiyettir. Bir yumruk attınız, adam yığılıp kaldı, bu durumu Yargıtay taksirle öldürme olarak
değerlendiriyor. Oysa taksirli suçların koşullarından bir tanesi neydi, neticenin öngörülebilir olması idi.
Ama yargıtay şöyle bir ayrım yapıyor, sen kişinin bu hastalığını bildiğin halde vurmuşsan, bilinçli taksir vardır, diyor. Bilmeden vurmuşsan bilinçsiz taksirle öldürmüşsün, diyor. Yargıtayın görüşü bu yönde. Ama, öngörülemeyen bir netice için taksirli sorumluluktan söz edemeyiz. O nedenle bu durumda faile kasten yaralamadan ceza verilmelidir. Demek ki, basit yaralamaya dayalı ölüm neticesi meydana geldiğinde failin sorumluluğunu belirlerken,
neticenin faile objektif olarak faile yüklenip yüklenemeyeceğine bakacağız. Bu gibi durumlarda çoğu zaman netice faile isnat edilemeyeceği için olsa olsa kasten yaralama suçundan söz edebiliriz. Buradaki kişinin kasten yaralamanın mağduru olmasına gerek yok; kişide sapma nedeni ile yaralama bir başka kişi üzerinde de gerçekleşmiş olabilir. Bu suç, resen kovuşturulur. Ama basit tıbbi müdahaleyi gerektiren bir yaralama ise şikayete bağlıdır. Ama bu basit yaralama silahla gerçekleştirilmişse veya eşe karşı gerçekleştirilmişse, şikayet aranmaz.
c.daha az cezayı gerektiren haller:
-suçun ihmali bir hareketle işlenmesi m.88
-basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek bir etki bırakması m86/2

2.TAKSİRLE YARALAMA SUÇU (TCKm.89):

başkasının vücuduna acı verme veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulması sebebiyle ortaya çıkar. Icrai veya ihmali sekilde işlenmesi mümkündür.
Nitelikli haller: fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olması durumunda kişilerden en az ikisi şikayetçi olmazsa bu nitelikli hal uygulanmaz.(89/2-3) kasten yaralama suçu için söylenen nitelikli haller aynıdır. Fakat 87/3 te kemik kırılması ve çıkığa yer verilmişken taksirle yarlamada yalnızca kemik kırılmasına yer verilmiştir.
 bilinçli taksir hali hariç, taksirle yaralama suçu şikayete bağlı bir suçtur. Yargıtaya göre, taksirle işlenen suçta, bir ölü, bir de yaralı varsa, yaralı şikayet etmemişse sadece ölüm neticesi değerlendirilmelidir.
Taksirli suçlarda teşebbüs söz konusu değidir. Netice gerçekleşmişse fail cezalandırılır. Tabii neticenin ne kadar zaman sonra gerçekleştiğinin suçun oluşması açısından önemi yoktur. Fakat şunu da söyleyelim; hareketin üzerinden ne kadar uzun zaman geçerse o ölçüde neticeyi faile isnat etmek de ortadan kalkar.
Taksirli suçlarda iştirak de olmaz. Birden fazla kişi, özen yükümlülüğüne aykırı davranarak bir suçu gerçekleştirirse her bir özen yükümlülüğüne aykırılık diğerlerinden bağımsız değerlendirilir. Ör: depremle ilgili bir durum; fay hattı geçen yeri imara açmak, iki kat fazla çıkmak, eksik demir kullanmak, bu durumda herbir failin ceza sebebi diğerlerinden farklı değerlendirilecektir. Taksirli suçlarda yan faillik olabilir.
İçtima açısından özellik gösteren nokta nedir, örneğin trafik güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde diyelimki makas atarak araba kullanarak araba sürmek başlı başına bir suçtur. İşte böyle bir tehlikeli sürüşten dolayı bir kişinin ölümüne neden olan fail, hem trafik güvenliğini tehlikeye sokmaktan hem de taksirle öldürmeden mi yargılanacak, Yargıay böyle bir durumda fikri içtimanın yapılacağını söylüyor.

3.İŞKENCE VE EZİYET:

3.1.İŞKENCE(TCK m94):

Bu suçlarda failin sıfatı önemlidir; işkence suçunun faili, kamu görevlisi olabilir. İşkence neden suç, çünkü insan
onuru, en üstün değerdir, yaşama hakkından dahi daha önde gelir. Bu suçta korunan hukuki yarar insan onurudur. Bu suçta mağdurun gösterdiği rıza geçerli değildir. Çünkü insan onuru dokunulmazdır. Hiçbir gerekçe ile insan onuruna dokunulamaz. Ve hiçbir gerekçe işkenceyi haklı kılamaz. Bu suçta hukuka aykırılığı ortadan kaldıracak hiçbir nedenden söz edilemez. Kamu görevlisi bakımından özgü bir suçtur.
İşkenceden dolayı meydana gelen para cezası, kamu görevlisine rücu edilebilir.
İşkence suçunda zamanaşımı yoktur.
İşkence suçu, ihmali bir davranışla da işlenebilir. Bu durum, indirim sebebi de değildir. Hatta işkenceye seyirci kalan kamu görevlisi, işkenceyi kendisi yapmış gibi sorumlu tutulur. İşkence suçunun oluşması için,suçun faili bir kamu görevlisi olacak ve ve bu suçu görevi nedeni ile işlemiş olacak. Mağdur herhangi bir kişi olabilir. Ama mağdurun sıfatı cezanın ağırlaştırılmasını gerektirebilir. İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet uydulanır.
Bu suçun işlenmesinde 3 seçimlik hareket vardır: 1. Acı 2. Algılanmanın etkilenmsi 3. Aşağılama. Hangi seçimlik hareketle işlenirse işlensin bu suçun oluşması için bir eşik vardır; o eşik de bu hareketlerin insan onurunu ihlal edecek biçimde yapılmış olmasıdır. İnsan onurunu ihlal etmemişse sadece ilgili olduğu suçlar bakımından ceza verilir. İşte kasten yaralama ile işkence arasındaki farklılık da burada kendisini gösterir. İşkenceyi karekterize eden unsurun, bu unsuru meydana getiren davranışın belirli bir ağırlığa ulaşması gerekiyor. Peki bu konuda kriter ne olcak? AİHM davranışın hangi amaçla gerçekleştiğine, hangi sürede yapıldığına ve bu davranışa konu olan kişinin sağlığına cinsiyetine bakarak bunları gözönünde tutarak işkencenin oluşup oluşmadığını belirliyor. Yani her somut olay bakımından genel geçer bir davranış şekli yok. dayak bir işkencedir, filistin askısı, koltuk altına kızgın yumurta koyma, elktrik verme, suda tutma… işkencedir. Kanun gerekçesine göre, bir davranışın insan onurunu zedeleyen bir hal alması için yaygın ve sürekli de olması gerekir. sistematik olması gerekir. sitematik olması gereği bir bakıma doğru ama, bazı durumlar için geçerli değil; örneğin, cop sokma, sitematik olmasa da insan onurunu zedeleyen bir hareketir. Bu zedeleme objektif bakış açısına göre tespit edilir.
Manevi araçlarla da bu suç işlenebilir. Yüksek volümlü müzik dinletmek. İşkence gören başkalarının seslerini, çığlıklarını dinletmek. İşkence ile tehdit etmek. Bunlar manevi açıdan acı vermelerdir, ille de madi acı vermek gerekmez.
Suç, icrai ve ihmali davranışla da işlenebilir. İhmali davranışla işlendiğinde ceza indirimi uygulanmaz. ama ihmali davranışın suç sayılması için gereken koşullar, burada da aranır. Nedir mesela, kişinin neticeyi önleme yükümlülüğü. Amir durumunda olanlar için zaten bu yükümlülük tartışmasız mevcut. Ama aynı düzeyde olan kamu görevliler için acaba neticeyi önleme yükümlülüğü var mı? Evet var. Bir polis işkence ederken diğeri veya diğerleri seyredemez. Engellemezse, ihmali davranışla işkence suçu işlemiş olur ve ceza indirimi de uygulanmaz.İşkence bulgusu ile karşılaşan kamu görevlisi de bunu ilgili makamlara bildirmek zorundadır. Mesela sağlık görevlisi, bunu
bildirmek zorunda veya , işkence bulgusu ile karşılaşan doktor, bunu raporunda belirtecek, sahte rapor vermeyecek. Sahte rapor veren doktor, suç tamamlandığı için iştirakte bağlılık kuralı gereği, işkence suçunun iştarikçisi olmaz ama sahte rapor düzenlemekten dolayı sorumlu tutulur.
Bir kamu görevlisinin işlediği işkence suçuna, bu sıfata sahip olmayan bir üçüncü kişi de iştirak etmişse, o kişi de suçun faili gibi cezalandırılır. Bu durum iştirakte bağlılık kuralının bir istisnasıdır. Bu iştirak suça yardım etme şeklinde dahi olsa bu durum cezada indirimi sağlamaz. Normalde suça yardımedenin bir ceza indirimi vardır, faile göre ama işkence suçunda yardım etme, azmettirme, diye bir ayrım yok. suça iştirak edenlerin hepsi fail gibi cezalandırılır.
Bu suçta hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hiçbir neden olamaz. Neden olarak “zorunluluk” hali üzerinde durulmuştur. Mesela; patlamaya hazır bomba var, ama nerede olduğu bilinmiyor. Acaba, terörüstü işkence ile konuşturabilir miyiz? Zorunluluk halinin koşulları neydi, burada korunmak istenen yarar yaşama hakkı, onun karşılığı ihlal edilecek yarar insan onuru. Acaba insan onuru yaşama hakkına feda edilebilir mi? Üçüncü kişilerin
hayatlarını koruma düşüncesi işkenceyi haklı kılabilir mi? Hocaya göre hiçbir neden işkenceyi meşru gösteremez.
Suçun manevi unsur; genel kastla işlenir.
Teşebbüs; işkenceye teşebbüs hocaya göre mümkün değil. Çünkü hareketin bir eşiğe ulaşması lazım. o da insan onuru, o nedenle kural olarak teşebbüs münkün değil.
Görevi kötüye kullanma genel hüküm, işkence özel hükümdür. Bu suça, zincieleme suç kuralları uygulanabilir mi, m.43/son a göre uygulanamaz. M.43/son: “ kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı ve yağma suçlarında bu madde(zincirleme suç) hükümleri uygulanmaz.” İşkence suçu ile bağlantılı olarak başka suçlar da işlenebilir; hakaret, cinsel saldırı, tehdit. İşte bu durumda fikri içtima kuralları gereği, en ağır cezayı gerektiren suç hangisi ise fail o suçtan ceza alır.

3.2.EZİYET SUÇU (TCKm.96):

İşkence suçu için söylediğimiz şeyler, eziyet için de geçerlidir, sadece faili yönünden farklılık var. Fail burada kamu görevlisi değil. İki seçimlik hareket olan acı çektirme ve insan onuru ile bağdaşmayan aşağılama burda da var. Eziyet teşkil eden fiiller işkencede de olduğu gibi, ani olarak değil, sistematik olarak ve belirli bir süreç içinde işlenmeli.
Somut olayda eziyet suçu mu var, kasten yaralama mı var, bu nasıl ayırt edilecek? Burada hareketin eşiğine bakılacak; o da insan onuru ve fiilin işlenmesindeki süreklilik ve sistematiklik.
Eziyet ihmali davranışla işlenemez. Yani, çocuğuna eziyet eden üvey babanın davranışları karşısında susan anne ihmali davranışla eziyet suçu işlemiş olmaz. Ama kasten yaralama ihmalle işlenebilir. Eziyet suçunu öğrenirken, m.232 de yer alan suça da bakmak lazım.(kötü muamele suçu) aynı konutta yaşayanlarla ilgili bir durum bu. (soru). Örneğe dönersek; çocuğa yapılanlar bakımından m.232 deki suçun oluşabilmesi için, ilgililerin aynı konutta yaşıyor olmaları gerekiyor. Bu suç, özgü bir suç. M.96 ile, m.232 ilişkiyi ortaya koyalım: eziyet, herkese karşı işlenebilir. Ama aile üyeleri birbirine karşı bu suçu işlerlerse, hem 232 hem de 96 kapsamında cezalandırılırlar. Ama Yargıtayın kararları şöyle; 232 nin gözönüne alınması için, işlenen suçun başka bir suç kapsamında cezalandırılmıyor olması lazım. dolayısi ile, kasten yaralama, eziyet, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma, tehdit, cinsel istismar gibi suçlar, aile üyelerinden birine karşı gerçekleştirilmişse artık uygulanacak hüküm 232 değildir. Diğer suçlar kapsamında cezalandırılamayacak suçlar, kötü muamele kapsamında cezalandırılır. Bir fiilin 232 kapsamında  cezalandırılabilmesi için, öncelikle aile bireyine karşı işlenmesi, klasik diğer suç tiplerinden birisini oluşturmaması ve fiilin şefkat ve merhamet duygularından uzak olması gerekir. bir kişiyi eziyetten dolayı cezalandırıyorsanız, artık bir de 232 ye gidemezsiniz.(soru).
Mağdurun rızası, eziyet suçunu ortadan kaldırmaz, rıza hukuka uygunluk nedeni olamaz çünkü insan onuru üzeride tasarruf edilecek bir olgu kavram değildir.
Eziyet suçunu oluşturan diğer suçlar; kasten yaralama, kişiyi hürrüyetinden yoksun bırakma vs. aslında, münferiden cezayı gerektiren suçlardır. Ama faili sadece eziyetten cezalandırdığımız zaman, sanki onu ödüllendirmiş oluyoruz. Fakat, İspanya içtihatlarında ortaya çıkan ve bizim hukukumuz açısından da yol gösterecek olan bir içtihada göre; verilen ceza yapılan fiilin haksızlığını karşılamıyor ise, hem o fiile göre hem de hem de eziyet suçuna göre ceza vermek yerinde olacaktır. Yani gerçek içtima yapılmalıdır.
Suçun nitelikli hallerinde bablık ve analık kavramlarına yer verilmiştir. Tck m96/2 çocuğa, beden veya ruhsal yönden kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına veya üstsoy veya altsoya babalık veya analığa ya da eşe karşı işlenmesi nitelikli haldir.

4.TERK SUÇU(TCKm.97):

Somut tehlike suçudur. Terk edilen kişi ölürse, neticesi bakımından ağırlaşmış suç gündeme gelir. Bu suçta korunan
hukuki yarar, kişinin bedenine, sağlığına gelecek tehlikeleri önlemedir. Bu suç, gerek faili gerekse mağduru açısından özgü bir suçtur. Bu suçun faili, ancak, mağduru korumak ve gözetmekle yükümlü bir kişi olabilir. Kimlerin bu sıfatı haiz olduğu konusunda TMK nun hükümleri gözönüne alınacaktır. Ana-babanın çocukları üzerinde denetim ve gözetim yükümlülükleri vardır ama çocukların böyle bir yükümlülüğü yoktur. bu hüküm kanundan kaynaklıdır ama sözleşmeden kaynaklı da olabilir. Bu suçun mağduru yaşı veya hastalığı nedeni ile kendisini idare edemeyecek kişidir. Sakatlık, kendisini idare edemez kapsamına girmez. Çünkü yaşı ve hastalığı diyor kanun. Sakatlığı hastalık olarak göremeyiz. Yaştan kasıt ise yaş küçüklüğüdür, yani 18 yaşın altı olarak düşünmemiz lazım.
Suçun maddi unsurunu oluşturan hareket; kişiyi kendi haline terk etmektir.
m.233 farkı bir durum. Bu, aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali ile ilgili bir hükümdür.
Her iki suçta da terk iki şekilde olur: 1.mağdurun bulunduğu yeri terk. 2. Mağdurun yerini değiştirme. 233 teki terkde, mağdurun kendisini idare edemeyecek durumda olması aranmamış, sadece gebe olması yeterli
görülmüştür. Bazı yazarlara göre, mağdur sizden ayrılıyor ve siz engel olmamışsanız, suç, ihmali hareketle işlenmiş olur.
Yargıtay, başkası tarafından bakılamayacak terki, terk sayıyor. Çocuğu camii avlusuna bırakmayı terk saymıyor. Çocuğu komşuya bırakmış bir daha da gelmemiş, terk değil. Bu suç ancak taksirle işlenebilir.
Terk suçunun gerçekleşmesi için kişinin beden bütünlüğü üzerinde bir tehlikenin oluşması gerekir.
Bu suça teşebbüs pek mümkün gözükmüyor; kısa süreli bırakmalar teşebbüs olamaz. Çocuğu hastane bahçesinde hiç tanımadığı bi kişiye bırakmış, terk suçu oluşmaz.
Burda önemli olan, terk edilen kişinin, terk nedeni ile sağlığının, beden bütünlüğünün bir tehlike ile karşı karşıya bırakılmış olmasıdır. Terkle ilgili sürenin tehlike oluşturup oluşturmadığı ise, her somut olayda ayrı ele alınmalıdır. Bazı yazarlar, zorunluluk halini bu suçla ilgili hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendiriyor. Zorunluluk için, kişi tehlikeye kendisi bilerek isteyerek sebebiyet vermeyecek ve tehlikeden kurtulmak için başka yolu olmayacak.
Suçun manevi unsuru genel kasttır.
(önemli) Terk nedeni ile kişi ölmüş ya da yaralanmış olur ise bu takdirde m.97/2 gündeme gelir: “ Terk dolayısi ile mağdur hastalığa yakalanmış, yaralanmış veya ölmüşse, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine göre cezaya hükmolunur.” Öncelikle şunu söyleyelim ki, kişi, ölsün diye terk edilmişse,ihmali hareketle kasten öldürme suçu oluşur zaten.Buna karşı, fail neticeyi öngörebiliyorsa faili hem terk hem de taksirle öldürmeden cezalandırmamız lazım. (soru)

4.YARDIM VE BİLDİRİM YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN YERİNE GETİRİLMEMESİ
SUÇU (TCKm.98):

bu suçta da korunmak yarar, kişilerin sağlığı ve beden bütünlüğüdür. Bu madde ile ahlaki bir kural hukuk kuralı haline gelmiştir. Suçun faili herhangi birisi olabilir. Ama kişinin mağdurun sağlık ve beden bütünlüğü açısından neticeyi önlemekle yükümlü bir kişi olması lazım. Eğer fail, denetim ve gözetim yükümlüsü ise, o zaman ihmali hareketle kasten öldürme ve ya yaralama suçu oluşur.
Bu suçun mağdurunun kanunda gösterilen nedenlerle kendisini idare edemyecek durumda olması lazım. kendisini idare edemeyecek demek, mağdurun sağlığına ve bedn bütünlüğüne yönelik tehlikeyi tek başına halledemeyecek durumda olmasıdır. Mağdurun kendisini idare edemeyecek halde olması kendi kusurundan da kaynaklanabilir; aşrı sarhoş olabilir, inthar etmiş olabilir.
Seçimlik hareketli bir suçtur. Yardım etmeme ya da bildirimde bulunmama şeklinde gerçekleşir. Bildirimde bulunmama tehlike oluşturmazsa bu suç gerçekleşmez. Mesala cesedi gördünüz, bildirmediniz bu durum suçu oluşturmaz. Bu yükümlülüğün kapsamını kişinin olanakları belirler. Kanun, tehlikeyi önlemek için sizin kendinizi tehlikeye atmanızı beklemez. Yükümlülük olanaklar ölçüsündedir. Birden fazla kişinin yükümlülük altında bulunduğu durumlarda her bir kişi, diğerlerinden bağımsız olarak suçun faili sayılır. bildirimde bulunurken failin yanılması kastı ortadan kaldırı; itfaiyeyi arayacağına başka yeri aramış.
Değerlendirme: bir kamu görevlisi görevi gereği öğrenmiş olduğu suçu yetkili makamlara bildirmezse oluşan suç m279 daki kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçudur. Yine mağdurun yaşı veya hastalığı sebebiyle kendini idare edemeyecek durumda olması durumunda kişi öylece bırakılmış ve bu kişi ölmüşse kasten öldürme gündeme gelebilir. Yine bir rehine alma olayında polis müdahale etmesi gerekirken müdahale etmeyerek kişinin öldürülmesine sebebiyet verirse oluşan suç ne 98 ne de 257/2 dir oluşan suç tck 81 kasten öldürmedir.
Bildirim şekli tam ve düzgün yapılmalıdır. Bir kişi yerde yatan kişinin zaten öldüğünü düşünerek müdahale etmemişse tipiklikte yanılma gereği bu yanılmasından yararlanması lazımdır.
Yardım ve bildirim yükümlülüğünün ihlali sebebiyle başka bir suç oluşursa o suçtan dolayı faile ceza verilir.

5.ÇOCUK DÜŞÜRTME,DÜŞÜRME VEYA KISIRLAŞTIRMA

5.1.ÇOCUK DÜŞÜRTME ve ÇOCUK DÜŞÜRME SUÇU(TCK m.99-100):

burda doğmamış bir yaşam söz konusu. Devletin yaşama hakkını koruma yükümlülüğü var. Bu yaşama hakkı ne zaman başlar? bizim ceza kanunumuz doğmamış bir yaşamı korumuyor. Çocuk düşürme suçunun faili, cenini taşıyan kadın dışında birisidir. Ama, m.100 kadının kendi çocuğunu düşürmesinden bahseder. Bizde düşürtme ve
düşürme şeklinde bir ayrım var. Bu suçun, düşürtme suçunun faili olabilmek için, gebeliği sonlandırma yetkisine sahip bir kişi olmak gerekmiyor. Bu durum nitelikli hal bakımından önem taşır. Kanun cenin demiyor, çocuk diyor.
Serbest hareketli bir suçtur konusunu cenin oluşturur.
Anneyi tekmeleyerek çocuğun düşmesine neden olan fail, neticesi itibari ile ağırlaşan kasten yaralama suçu işler.
Burada belirleyici olan failin kastıdır. Bu suç gebelik süresinde işlenebilir.
Tıbbi zorunluluk halleri istisna tutulmak kaydı ile, 10 haftalık gebeliğe kadar annenin rızası ve yetkili kişiler eliyle gebeliğin sona erdirilmesine Nüfus Planlama Kanunu izin veriyor.
Döllenmeyi önlemeye yönelik müdahaleler de bu suç kapsamında cezalandırılır. Bir kişinin çayına gizlice doğum kontrol hapının konulması bu suçu oluşturur mu, hayır. Döllenme ve doğum arasında bu işlenmelidir çünkü,
cenine karşı işlenen bir suçtur. Çocuk düşürtmeyi, gebeliğin sona erdirilmesi olarak algılamalı, gebelik dışarıdan medikal bir müdahale ile de sona erdirilebilir.
Bu suça teşebbüs mümkündür.
Tıbbi zorunluluk halinde annenin rızası gerekir mi, gebeliği sonlandırma bir tıbbi müdahale olduğuna göre, hastanın gerçek veya varsayılan bir rızasının olması gerekir. Gebeliğin anne tarafından sona erdirilmesi, aynı
zamanda anne açısından taksirle veya kasten öldürme veya yaralama suçlarını da beraberinde getirebilir.
Adam, hamile karısının karnına ateş ediyor. Anne kurtuluyor bebek ölüyor. Hangi suç oluşur? Burada belirleyici olan failin kastıdır. Karın bölgesine hedef alarak ateş eden kişinin anneyi öldürme kastının olmadığını söyleyemeyiz. Anneye yönelik bir fiil, çocuğun ölü doğmasına neden oluyor. Bu da nedir, m.82(kasten öldürme)nin nitelikli haline teşebbüstür. (m.82/f; suçun gebe olduğu bilinen bir kadına karşı işlenmesini nitelikli hal olarak düzenlemiştir.) çocuk düşürtme suçunun oluşması için kastın anneye yönelik olmaması lazım. eğer çocuk düşürtmeye yönelik müdahale, anne için tehlike oluşturmuşsa bu suçun netice bakımındna ağırlaşan suç olması gerekir ki, bu durumda taksir derecesinde bir kusurun olması lazım. çünkü, neticesi nedeni ile ağırlaşan suçlarda ağır neticeye yönelik taksir aranır.
Suç sebebi ile oluşan gebeliğe ise, 20 haftayı geçmemek ve annenin rızası ile hastane ortamında son verilebilir. Buna eşin cinsel saldırısı da dahildir.
Nitelikli haller:
-failin kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olması
-fiilin kadının ölümüne neden olması
-fiilin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi

5.2.KISIRLAŞTIRMA SUÇU(TCKm101):

kısırlaştırma kişinin kendi isteği üzerine ve cinsel ihtiyaçlarının tatminine engel olmadan çocuk yapma yeteneğinin ortadan kaldırılmasıdır. Burda korunan hukusal yarar beden bütünlüğüdür. Yapılan tedavi ile kişi tekrar üreme yeteneğine kavuşabiliyorsa burada kısırlaştırma yoktur. Kısırlaştıma kastrasyon(hadımetme) den farklıdır.
Kastrasyonda kişinin cinsel salgı bezlerinin alınması yoluyla kişinin tamamen üreme yeteneği ortadan kalkmaktadır. Oysa kısırlaştırmada kişi cinsel ilişkiye girebilmekte ama çocuk yapma yeteneğinden yoksun olmaktadır. Bu suç olası kastla işlenebilir ama bu durumda ceza indirilir. Failin kastı yaralmaya yönelik olupta netice olarak bu sonuç çıkarsa bu durumda niteliki kasten yaralamadan dolayı kişiye ceza verilir.

C.CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLAR

1.CİNSEL SALDIRI SUÇU(TCKm102):

Bu suç iki şekilde işlenir; ya vücut dokunulmazlığının ihlali ile ya da vücuda organ veya cisim sokmak şeklinde işlenir. Bu ikinci durumda ceza ağırlaştırılır. Bu suçta korunan hukuki yarar cinsel özgürlüktür. 18 yaşını dolduran kişinin kendi rızası dahilinde cinsel davranışa girmesi bu suçu oluşturmaz. Cinsel özerklik eşe karşı da korunmaktadır.
Suçun faili erkek ya da kadın olabilir.
Nitelikli hal olan vücuda organ sokmadaki organı sadece cinsel organ olarak algılamamak lazım.
102/(1) deki durum, eşlere uygulanmaz. eşler arasında bu davranışın suç oluşturması için vücuda organ ya da cisim sokulması şeklindeki davranışın gerçekleşmesi lazım. kanunun gerçekçesinde de bunu anlıyoruz: “ Evlilik birliği, sadakat yanında karşılıklı olarak cinsel arzuları tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık, cinsel saldırının nitelikli halini oluşturan davranışlar yaptırıma tabidir.” ayrıca bu suç eşler arasında gerçekleşirse şikayete bağlıdır.
Bu suça özelliğini veren mağdurun yaşıdır. 18 yaşından küçük olanlara bu suçun işlenmesi mümkün değilidir. Mağdurun yaşı, fiilin işlendiği an esas alınarak nüfus kayıtlarına göre tespit edilir. biyolojik yaş ile nüfus kayıtları arsında çelişki varsa, hastane kayıtlarına bakılır.
Cebir tehdit hile kullanımı, bu suçun unsurudur. Cinsel saldırı suçundan söz edebilmek için mağdura hile tehdit, cebir de uygulanmalıdır. Cebir kullanılırken ölçünün aşılması ayrıca kasten yaralama suçunu da oluşturur. (m.102(4) e göre. cebir fiili, mağdurun direncini kıran failin istek ve duygularına uygun olarak hareket etmesini sağlayan her türlü fiziki güç kullanımıdır. Cebirin mağdurun direnme gücünü tamamen ortadan kaldırması da gerekmez. Yani eyleme fiilen karşı koyma olanağının ortadan kaldırılması yeterlidir. Yani bundan kurtulmasının imkansız olması gerekmiyor. Mağdur, direnmenin fayda vermeyeceğini düşünüp hiç direnç göstermemiş de
olabilir. Böyle bir durumda da cebir gerçekleşmiş olur. ya da direnç gösterme imkanı bulamamış da olabilir; ani ve sinsice yapılan durumlarda.
Mağdurun rızası bu suçu ortadan kaldırır. Ama rıza hangi kapsamda açıklanmışsa o kapsamda işlenen fiili suç olmaktan çıkartır. Dolayısı ile açıklanan rızanın dışına çıkan her fiil için suç oluşur. Cebir, üçüncü kişi üzerinden de gerçekleştirilebilir, bu durumda bunu tehdit olarak kabul etmek gerekir, ama suçun bunun suçun oluşması açısından önemi yoktur. Cebrin oluştuğunu kabul etmek için, mağdurun yardım istemiş olması, vücudunda
yaralanmaların oluşması kıyafetinin yırtılmış olması gerekmiyor. Ama uygulamada bunlar delil oluşturma açısından önem arz eder.
Olayın üzerinden uzun bir zaman geçmesi, cinsel davranışın rızaya dayalı olmadığının ispatını güçleştirir. Mağdurun beyanları da önemlidir. Bazan mağdurun olayı erkenden açıklaması kendisi için daha büyük mağduriyetler oluşturabilir. Yargıtay, başka bulgu yoksa, mağdur beyanlarında şuna bakıyor; mağdurun iftira atması için bir sebep var mı ve ifadeler, aşamalar bakımından tutarlı mı.
Tehdit, cinsel davranışa gösterilmeyeceği durumlarda, mağdurun veya bir yakınının zarara uğratılacağı beyanıdır. Tehditin kişiyi baskı altına almaya elverişli olması lazım. mesela, benimle cinsel ilişkiye girmezsen seninle evlenmem, demek, cinsel saldırının tehdit unsurunu oluşturmaz. Tehditin cinsel ilişkiden önce veya sırasında olması lazım. sonrasında yapılan tehdit; ailene söylerim seni, öldürürüm, şeklinde olursa, cinsel saldırı oluşmaz.
Cinsel saldırının oluşması için tehdit veya cebirin kişiyi cinsel davranışa zorlayacak şekilde olması lazım. cebrin cinsel davranış sırasında gerçekleşmesi de bazan tek başına cebri akla getirmeyebilir. Bazıları bu tarz cinsel ilişkiyi tercih etmiş olabilir. Yani cebir kişiyi cinsel davranışa mecbur etmelidir. Mağdurun içinde bulunduğu durum, çaresiz kılıyorsa onu, yine cinsel saldırı vardır.
Evlenme vaadi; kişi, tutmayacağını bildiği halde vaad edip karşı tarafı istismar etmişse yine cinsel saldırı var mıdır? Bu konu tartışmaya açık. Ama burada hile olduğu düşünülmeli ki, hoca da var diyor. Bu suçun maddi kısmını oluşturan davranış herhangi bir davranış değildir; vücut dokunulmazlığını ihlal eden bir cinsel davranıştır. Vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen diğer cinsel davranışlar ise olsa olsa cinsel taciz suçunu oluşturur.
Yargıtay, vücut dokunulmazlığının ihlalini bedene temas şeklinde anlıyor. Yargıtaya göre parmak ucu ile dokunmak, saçının teline dokunmak dahi yeterlidir.
Bu suçun oluşması için; önce bir cinsel davranış olacak, bu cinsel davranış vücut dokunulmazlığını ihlal edecek. Kanun gerekçesinde cinsel davranış şöyle tanımlanıyor: “Kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlardır.”
Çok amaçlı ve anlamlı davranışlar, örneğin öpmek cinsel davranış olur mu? masumane bir öpme cinsel davranış olamaz. Bu gibi davranışlarda objektif ve subjektif davranışlar birlikte değerlendirilmelidir. Kişiyi kendi vücudu üzerinde kendi kendine cinsel davranışa zorlayan olsa olsa cinsel tacizden ceza alır. Çünkü, bu durumda vücut dokunulmazlığı ihlal edilmemiştir.
Manevi unsur bakımındna tabii ki kast ile işlenecek bir suçtur.
Hukuka aykırılık nedenlerini bu suç için uygulanma imkanı pek mümkün gözükmüyor. Hukuka aykırılığı kaldıracak tek neden davranışa gösterilen rızadır.
Haksız tahrik de bu suç için kabul edilmez. Suçun özel görünüş biçimlerine gelince, teşebbüs açısındna bakarsak; fail neticeye ulaşamamışsa teşebbüs oluşur. Failin kastı cinsel saldırıya yönelik olup da fail amacına ulaşamamışsa cinsel saldırıya teşebbüs gerçekleşir. Cinsel saldırının nitelikli haine de teşebbüs olabilir.
Taciz mi, cinsel saldırıya teşebbüs mü, basit cinsel saldırı mı, suçun nitelikli haline teşebbüs mü, bunlar, failin kastına bakarak belirlenir. Bu suç bakımındna gönüllü vazgeçme de olabilir. Bu durumda, o ana kadar yapılan hareketler başka suç oluşturmuşsa fail o suçlardan dolayı cezalandırılır. Gönüllü vazgeçme olabilmesi için suçun tamamlanmamış olması gerekir. vücut ihlali gerçekleştirildikten sonra devamı hareketleri yarıda bırakmak, gönüllü vageçme olmaz. Ama suçun nitelikli halinden vazgeçilebilir. Örneğin fail, mağdurun ağlaması üzerine saldırıyı bırakıyor, bu durumda basit cinsel saldırıdan cezalandırılır. Çünkü nitelikli halden vazgeçmiştir. (bu konu ile ilgili kitaptaki ayrıntılara bakılması gerekiyor, sınav için önemli)
İçtima açısından baktığımızda; cinsel saldırıda cebir ve tehdide başvuran fail, bileşik suç kuralları gereği ayrıca cebir ve tehditten ceza almaz. Çünkü cebir ve tehdit bu suçun unsurlarıdır. Ancak cebir ve tehdit diencin kırılmasından öteye geçerse, fail ayrıca kasten yaralama suçundan da ceza alır.
Bu suçun, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu ile olan ilişkisine de bakalım. Bu suç, kişiyi özgürlüğündne yoksun bırakarak işlenmişse fail, hem cinsel saldırı suçundan hem de kişiyi özgürlüğündne yoksun bırakma
suçunun nitelikli halinden ceza alır. Ama bu kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma suçu, cinsel saldırı ile eş zamanlı olmamalıdır. Öncesinde veya sonrasında gerçekleşmelidir. Yargıtayın görüşü de bu yönde gelişmiştir.
Fail bu suçu işlerken konut dokunulmazlığını da ihlal etmişse, bu suçtan dolayı da ayrıca ceza alır.
Cinsel saldırının ard arda gerçekleşmesi durumunda zincirleme suç uygulanmaz. zincirleme suç için değişik zaman aralıklarında suçun işlenmesi lazım. ki, zaten 43/3 gereği bu suça zincirleme suç kuralları uygulanamaz.
Birden fazla cinsel ilişkinin gerçekleşmesi durumunda tek suç oluşur. ama yargıtayın bunun aksi bazı görüşleri var; yani her cinsel davranışı ayrı suç sayan.(anal,vajinal)
Bu suç, iştirak bakımından bir özellik göstermez. Vücuda organ ya da cisim sokulması, nitelikli haldir. Kanun
gerekçesinde, vajinal, anal ve oral yoldan sokulmaktan söz edilmiş. Organın illa cinsel organ olması da gerekmiyor. Bu suç eşler arasında da oluşabilir.
m.102/d, suçun silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesinden söz eder. bu da nitelikli haldir. Birden fazla kişinin müşterek fail olması söz konusu. Birden fazla kişinin bir kısmı azmettiren veya yardım eden ise bu durumda nitelikli hal uygulanmaz. onlara, iştirakten dolayı derecesine göre ceza verilir. Bu fıkradaki nitelikli halin uygulanması için, birden fazla kişinin suça müşterek fail olarak iştirak etmesi gerekir. müşterek faillik için de fiil üzerinde hakimiyet gerekir. ör: A, ırza geçmiş, B başında beklemiş. B ırza geçmiş A, başında beklemiş. Yargıtay bu durumda iki ayrı suç vardır diyor. Her bir suç için de ayrı ayrı nitelikli halin uygulanması gerekir diyor. A, B nin fiilinde, B de A nın fiilinde müşterek faildir diyor.
Mağdurun beden ve ruh sağlığının bozulması da nitelikli haldir. Her cinsel saldırıya uğrayanın beden ve ruh sağlığı bozulacağına göre, bu nitelikli halin kendiliğinden uygulanması söz konusu oluyor.
Suçun mağdurunun ölmesi nitelikli haldir. Burdaki ölüm, failin cinsel saldırı suçunu işlemek için cebir kullanmasından dolayı meydana gelen ölümdür. Kastı öldürmek değildir aslında, neticesi itibari ile ağırlaşmış
bir suç oluşmuştur. Fail, cinsel saldırıdan sonra mağduru öldürürse ki, bu öldürme ilk suçu gizlemek için yapılır genellikle, bu durumda fail, cinsel saldırı ve nitelikli kasten öldürme suçlarından ayrı ayrı ceza alır. Çünkü,
başka bir suçu gizlemek için gerçekleştirilen öldürme, bu suçun nitelikli halidir.
Bu suçun temel şekli şikayete bağlıdır. M.102(2) deki durum, organ ve cicim sokma sureti ile suçu işleme durumu resen kovuşturulur. Bu durum eşler arasında ise yine şikayete bağlıdır. Yargıtaya göre, diğer nitelikli haller eşe karşı da işlense; bitkisel hayata girdirme, ruh sağlığının bozulması, silahla işlenmesi, durumlarında soruşturma ve kovuşturma için şikayet aranmaz.

2.ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI SUÇU(TCKm.103):

Bu suçta da belirleyici olan mağdurun yaşı. Bu suç iki şekilde işlenebiliyor; 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranış suçu oluştururken, 15 yaşını tamamlamış olmakla birlikte henüz daha 18 yaşını doldurmamış olan çocuklara yönelik olarak ise iki durumdan birisinin bulunması koşulu ile suç işlenmiş olur: suç, ya cebir tehdit hile ile işlenmiş olacak ya da iradeyi etkileyen başka bir neden olacak. Yahut da mağdur, kendisine yönelik olarak gerçekleştirilen davranışların hukuki anlam ve sonuçlarını anlamayacak durumda olacak. Yani, 15 yaşından küçükler için kanun çürütülmesi mümkün olmayan bir karineyi kabul etmiş ve bu yaş grubundaki çocukların cinsel davranışa gösterdikleri rızayı geçersiz saymıştır. Bu yaş gurubundaki çocuklara karşı işlenen suçtaki cebir ve tehdit, suçun oluşmasına değil, cezanın ağırlaşmasına neden olur. Mağdur ve failin ikisininde 15 yaşından küçük olması durumunda ceza verilmez.
15-18 yaş arasındaki çocukların ise, cinsel davranışa gösterdikleri rıza geçerlidir. Ama bu rızanın geçerli bir şekilde açıklanması koşulu da vardır. peki, hangi durumlar rızayı ortadan kaldırır, birincisi, cebir tehdit gibi durumlar ve mağdurun bu davranışın hukuki anlam ve sonuçlarını bilmemesi durumları. Bu durumlarda rızanın olmadığı kabul edilir demek ki, 15-18 yaş arasındaki çocukların gösterdikleri rıza, kural olarak geçerlidir. Ama, 15 yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunan(dikkat et sadece ilişki) kişi, şikayet üzerine cezalandırılır. Bu durum, m.104 te
belirtilmiştir. cinsel ilişki dışındaki diğer cinsel davranışlar, m.104 kapsamında cezalandırılamıyor.
Fail, 18 yaşını doldurmamış ise, diyelimki, 13 yaşlarında iki çocuk, her ikisi de işlenen fiili algılayabilecek durumda ise, suç oluşmaz. Içtima ilişkisi gereğince suçun kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakmak suretiyle işlenmesi durumunda hem kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma hem de bu suçtan dolayı faile ceza verilir. Yine burada aile bireylerine kötü muamele suçu 232/1 le ilişkisine dikket edilmelidir.
Cinsel istismar pornografik malzemelerin üretimi amacıyla gerçekleştirilmişse 226/3(müstehcenlik suçu) ve m103 ten dolayı ceza verilmelidir.

3.REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ SUÇU (TCKm.104):

cebir, hile ve tehdit olmaksızın 15 yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişki kuran kişi olarak tanımlanabilir. Maddi unsuru olan hareket burda cinsel ilişkidir. Bizzat işlenebilen bir suç olduğundan dolayı dolaylı faiillik olmaz. Çocukların cinsel istismarı ile ligili maddede “her türlü cinsel davranış” tabiri kullanılmıştır. Oysa cinsel saldırı suçunda “vücut dokunulmazlığı” tabiri var idi. Bu durumda şu soru akla gelebilir: Acaba, vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen davranışlarda mı çocukların cinsel istismarı suçunu oluşturur? Hocaya göre evet, vücut dokunulmazlığı ihlal edilmese de bu suç kanundan dolayı oluşur. Ama Yargıtay böyle bakmıyor olaya. Öyle ise buradan çıkartılacak sonuç şu; vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyen cinsel davranış çocuğa karşı da
gerçekleştirilse, suç, cinsel taciz suçu kapsamındadır.

4.CİNSEL TACİZ SUÇU(TCKm.105):

Kanun gerekçesinde cinsel taciz şu şekilde tanımlanmıştır: Vücut dokunulmazlığının ihlali niteliğini taşımayan ve cinsel yönden ahlaki kriterlere ters bir şekilde mağduru rahatsız eden ahlaki açıdan temiz olmayan davranışlar, cinsel tacizi oluşturur. Tacizden söz edebilmek için temas düzeyinde bir davranışın olmaması gerekir. ve bu
davranış, mağdur üzerinde bir rahatsızlık oluşturmalıdır. Ani bir davranışla da bu suç işlenebilir.

Ceza Hukuku Özel Hükümler


Dersin Amacı: 

Ceza hukukunda çeşitli özel suç tiplerinin açıklanmasıdır.

Önerilen Kaynaklar
Ana kaynak: Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2011

Yardımcı kaynaklar: Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe/Başbüyük/Meraklı; Pratik
Çalışma Kitabı III; Ceza Hukuku Özel Hükümler; Ankara 2011

Tezcan/Erdem/Önok; Ceza Hukuku Özel Hükümler; Ankara 2011
Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2010

Dersin İçeriği: 

Bu derste kanunun sistematik bölüşümü içerisinde kısım ve bölüm ayırımı göz önünde tutularak önce kısım içerisindeki suçların genel nitelikleri ve özellikleri, daha sonra kanundaki sıra takip edilerek bölümlerin özellikleri daha ayrıntılı olarak ortaya konulmaktadır. Nihayet her bir  bölüm içerisinden bir suç alınarak, bu suç maddi unsur, manevi unsur, hukuka aykırılık unsuru yönlerinden incelenmekte ve bunun yanı sıra teşebbüs, içtima ve iştirak durumlarında farklılık gösteren hususlara değinilmektedir.