9. SUÇUN GENEL TEORİSİ

9.1. Suçun Tanımı ve Suç Kavramı

9.1.1. Felsefi açıdan suç

 Felsefi açıdan suç niyeti ve sonuçları açısından, düşünce tarihi boyunca yüceltilen insan olma durumuna ihanettir.  Bu noktada ahlak yargıları ve insani varoluş açısından bir sorgulama söz konusudur.  Sosyal sistemlerin
gelişmediği ilkel topluluklarda birey toplum ikililiği olmadığı gibi, özel ve kamusal ayrımı da mevcut değildir.  Yani
ilkel toplumlarda birey gelişmediği için bireye yönelik bir ceza sistemi de gelişmemiştir.  Bu nedenle işlenen suç
tüm kabileye karşı işlenmiş sayılır veya suçun cezası tüm kabileye kesilir.  Öç alma, kan davası gibi durumlar ilkel
dönemlerin kalıntılarıdır.
Toplumların zamanla gelişerek klanlar üstü otoritelerin ortaya çıkması suçun anlamını ve ceza pratiklerini de dönüştürmüştür. İlk olarak merkezi otoriteyi zayıflatmasın diye kolektif öç kavramı yasaklanmıştır.  Bunun yerine artık suça ve ceza pratiğine karar veren organlar ortaya çıkmıştır (mahkemeler) .  Bu nedenle cezada şahsi ölçüt kaybolmuş onun yerini cezada orana, ölçüte karar veren bu organlar kurumsallaşarak adalet dağıtmaya başlamıştır.
Modern öncesi dönemde suçu itiraf en önemli etkendir. Hakikatin araştırılması söz konusu değildir. Hakikat amacı güdülmez. Modern devletlere gelene kadar soruşturma pek yer almaz ve ceza amaç olduğu için
itirafı elde etmek önemli yer tutar.
Modernite ile birlikte suçun hem niteliksel hem de niceliksel olarak artış göstermesi, suçun ayrı bir disiplin tarafından incelenmesini gerekli kılmıştır.  Bu bağlamda suç sosyolojisindeki teorik yaklaşımlar şunlardır:
a. Sosyal yapı teorisi:  suç ile suçu işleyenin toplumdaki konumu arasındaki ilişkiye bakar; Bu nedenle suç işleyenlerin genellikle marjinal ve dezavantajlı gruplardan (fakirler, alt sınıf, işsizler, göçmenler, dışlanmış
gruplar, vs) çıktığını öngörmektedir. Fakat modernizm ile birlikte eğitimlilerin, zenginlerin ve üst sınıfa mensupların da yaygın olarak işledikleri organize, nitelikli ve beyaz yakalı suçlar (yolsuzluk, rüşvet, ihaleye fesat karıştırma, şaibeli iflas, organize kaçakçılık, şebeke kurma vs.), suçun toplumun her katmanına yayılabildiğini göstermiştir.

b. Sosyal kontrol yaklaşımı: ,Sosyal kontrolün etkisi altında olmayan bireylerin, aile bağları zayıf, yalnız yaşayan, komşuluk ilişkisi olmayan kişilerin suça daha eğilimli olduğunu ireri sürer. Bireyciliğin egemen olduğu toplumlarda suçun artacağını belirtir.

c. Sosyal psikoloji yaklaşımı: Suçun kişisel süreçlerle ortaya çıktığını (kişilik, bilinçaltı, öğrenme ve benzeri)  ileri sürer.
 Modernite öncesi toplumda halk önünde sergilenen ve ibretlik olarak tabir edebileceğimiz, bedensel yaptırıma ağırlık veren ceza infaz yöntemleri (kırbaç, idam, giyotin gibi) ile suçluyu toplumdan ayıran (sürgüne gönderme) gibi yöntemler modernizm ile birlikte daha da kurumsallaşmıştır. Modern toplumda ceza infaz yöntemlerini sergileme boyutu azalmıştır. Bunun yerine bedenden ziyade psikolojik cezalandırma ve kontrol sistemleri gelişmiştir.
Modernite sonrasında toplumlarda suç oranlarında, suçlu sayısında ve suç çeşitlerinde artış olması hapishaneleri yetersiz kılmıştır. Bu durum hapishane dışında ceza infaz sistemlerini geliştirmiştir, örneğin; ev hapsi, toplumsal sorumluluk cezaları, yaşlı bakımı, yol temizleme, içkili mekânlara giriş yasağı, kitap okuma gibi.
Felsefe açısından cezanın niteliği hak, adalet ve ahlak arasında suç sayılan eylemin nerede yer aldığı ile çok ilintilidir. Bu bağlamda cezanın epistemolojik, ontolojik ve etik boyutları bulunur.
Gittikçe göreceli hale gelen ve genel bir adalet duygusundan çok tikel vakaların güdümünde zihnimizde beliren iyi ve doğru anlayışları cezanın niteliğini de değiştirmiştir.
Devletin gündelik yaşam üzerindeki asayiş baskısı doğal olarak adalet duygusunun aşırı yüceltilmesine yol açar. Gündelik yaşamını süren bireyler her an eylemlerinin ne olabileceğini düşünmek zorunda kalıyorsa burada ideal bir adalet duygusu yaşanmaz. Çünkü böyle bir tolumda adalet ceza ile özdeş sayılır.
Ceza karşılık geldiği suçun tekrarlanmaması yolunda bir iyileşmeye ve genel insanlık durumu için ilerlemeye yol açması için verilmelidir. Bu nedenle cezanın asayiş için bir araç olarak görüldüğü ya da uygulandığı durumlarda adalet duygusu sarsılır ve cezalar etkisini yitirerek zafiyete uğrar.
Yani bireylerin taşıdığı adalet duygusu felsefi olarak içselleştirilmedikçe ahlaki olarak iyi ve doğru duyuşlara yol açmadıkça adalet, devletin toplumsal asayiş sarmalından çıkamaz.  Şahısların hangi suça hangi cezanın adaletin hassas dengesinde karşılık geldiğini tatminkar biçimde görememeleri cezayı kendi elleriyle vermeleri keyfiyetine yol açabilir.
Dolayısıyla günümüz çeşitlenen yaşam tarzı karşısında cezayı vermek kolaydır, ancak cezanın ahlaki temellendirmesini yapmak zordur.

“Ceza sonuçları bakımından değerlendirilmelidir”

9.1.2. Normatif Açıdan Suç: 
Normatif Açıdan Suç yasal tanıma uygun, hukuka aykırı ve kasten yapılmış, neticeli, icrai bir
insan davranışıdır.
Bu tanım gereği suç, işleniş biçimine göre şu şekillerde görünür:
a.    Davranış sonucu netice gerçekleşmemişse (teşebbüs)
b.    Suç birkaç kişi tarafından işlenmişse (iştirak)
c.    Kasten yapılmamış (taksirli)
d.    Hareketsiz kalmak suretiyle gerçekleşmiş (ihmali)

10. SUÇUN YAPISAL UNSURLARI

            10.1. Tipe Uygunluk

a) Kavramsal Tanım

Tip; bir ceza ya da tedbire bağlanmış soyut insan davranış modeli, tipiklik ise fiilin cezalandırılabilmesi için bulunması gereken özelliklerin bütünü.
Bu anlam içinde tip bir takım özellikleri bireysel olaylardan soyutlayarak bir araya getiren form (biçim) iken. Somut insan davranışının normun çizdiği tüm özellikleri taşıması tipikliği oluşturur.
Ancak suç tipindeki kavram ve tanımlar mutlak bir kesinlikten uzak olduğu için suç tipleri
deskriptif (tanımlayıcı-tasvir edici) ve Normatif (değerlendirmeye tabi) unsurlar taşır.   Bu nedenle ceza hukukunda kıyas yasak fakat yorum kaçınılmazdır.
Kanunilik ve tipiklik aynı anlama gelmez.  Kanunilik suçun kanunda yer almasıdır.  Tip ise fiile bir biçim verir.  Örneğin kanunda  hırsızlık cezalandırılır diye bir hüküm bulunduğunda kanunilik gerçekleşir.  Fakat bir tanım olmadığı için içeriği hâkim tarafından belirlenir.  Yani tip fiile bir biçim verir.
Kural olarak fiil tipik olmakla hukuka da aykırıdır.  Fakat bazen hukuka uygunluk tipe uygunluğu ortadan kaldırmaz. Örneğin meşru müdafaa halinde birini öldüren kişinin hareketi hukuka aykırı değil ama tipe uygundur.
Hayali suç: Bazen fail suç işlediğini sanıyor olmakla birlikte fiil aslında suç teşkil etmez.  Buna hayali suç denilir. Bireylerin kanısı suç yaratmaz ve ‘Sanal suç’ cezalandırılmaz.  Ceza yasaları her ahlaka aykırı eylemi suça dönüştüremezler.
Ancak, çoğu insan bunu bilmez. Bilmediği için de, toplumda yaşayan ya da bu eylemleri yapan insanlar arasında, sözgelimi, zinanın, erginler arasındaki eşcinselliğin suç olduğunu sananlar vardır.   Buradaki yanılgı, suçun tipiklik öğesindedir. Çünkü, şu anda Türk yazılı hukukunda bu eylemleri cezalandıran hükümler yoktur. O yüzden bu türden eylemlerde bulunan biri elbette cezalandırılamayacaktır. Zira suçu, insanların ya da faillerin
kanıları yaratmaz, yalnızca yasa koyucu sadece yasal bir düzenlemeyle yaratabilir.
Kuruntu /kurmaca suç: İşlendiği sanılan suç yasada vardır ancak fiil tipik değildir.  Buna kuruntu suç denilir. Yasada bir hüküm vardır. Ancak, fail, suçu tanımlayan hükmün kural kesiminde yanılmıştır. Sözgelimi, fail, birinin imzasını taklit ederek özel bir belge düzenler ve onu cebinde taşır. Suç işlediği inancındadır. Oysa belgeyi kullanmadığı sürece eylemi suç değildir.
          b) Tipin İçeriği
ba. Objektif Nitelikli Unsurlar
Fail: Suçlar kural olarak her kes tarafından işlenebiliyorken bazı suçlar ancak belli kişiler tarafından işlenebilir.  Bunlara ÖZGÜ SUÇLAR denilir.  Örneğin zimmet suçu.
Mağdur: Suçun mağduru suçla korunmak istenen hukuki yararın sahibi olan gerçek ya da tüzel kişidir.  Tip içinde ayrıca tanımlanmadığı sürece suçun mağduru önem arz etmez.  Örneğin: çocukların, cinsel istismarı suçunda tipe uygun bir fiilden bahsedebilmek için failin hareketlerinin mutlaka çocuk olarak kabul edilen (18 yaşını doldurmamış) bir kişiye yönelik olması gerekir.
Hareketin Konusu: Tipe uygun hareketin gerçekleştiği maddi şeydir.  Örneğin bir insan, taşınır bir mal gibi.
Eylem: Eylem hukuksal açıdan hareket, netice ve nedensellik bağlantısı alt unsurları şeklinde incelenmektedir.
Ceza hukukunda hareket iki görünüşte bulunur. Yapmak ve yapmamak.
İlki icrai diğerinde ise ihmali bir hareket söz konusudur.  Genel olarak
*Hareket yalnız bir insan davranışı olabilir.  Bununla birlikte hayvanların araç olarak kullanılması durumunda esas alınacak davranış hayvanı araç olarak kullanan insanın davranışıdır.
*Hareket iradi bir davranıştır. O halde uyku halinde, narkoz etkisiyle gerçekleştirilen hareketler ile refleks hareketler, tehdit altında yapılan hareketler ceza hukukunda hareket sayılmaz.  Bilerek kendini bilinçsiz haline getiren kişinin yaptığı ise hareket olarak değerlendirilir.
Düşünce eyleme dönüşmediği sürece hareket olarak değerlendirilmez.
bb. Sübjektif Nitelikli Unsurlar
Kast: Kastın iki unsuru vardır bilmek ve istemek
Taksir: 

Taksir

MADDE 22. – (1) Taksirle islenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
(2)  Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında
belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3)  Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karsın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4)  Taksirle islenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5)  Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur.
Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6)  Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez;
bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.